Şiir Sarnıcı 9. Sayı Şiir Seçkisi
Selami KarabulutAÇILAN MESAFE
Rıdvan Yıldız
GÜZ EKSİĞİ
Kendini kapatıyor ağaçların sesindeki çığlık
Veda satılacak bir şey değil
Atları ölen ekin tarlaları hazan
Çiçeklerin canı avcumda
Ömrüm gecenin merdiveni iniyorum
Kurak bir bozkırda sınırsız bilgelik
Güneşli kavak ağaçlarında
Fakat bana öğretmediler yağmurun kapıları yorduğunu
Kent ayağa kalktı
Ferhat aşkı öğrendi dağın ardında
Kadınlar meydanlarda ünlem işareti
İstif istif renkler dökülüyor ağaç dallarından
Gayesiz bir hayat / elemli
Çünkü habire yeniliyoruz
Simli cümlelerin tazeliğine
Önce şafağı tazelemeli insan
Toprağı sürüyoruz tohumu öğretmek için
Bölük pörçük ediyorlar rüyalarımızı
Histeri belirtisi alçak rakımlı sözler
Gülenle de gülünmüyor her zaman
Susmayan şarkıların ağrısı yüreğimde
Güz yapraklarında hasret kuyular buluta
Kimse kimseyi anlamıyor kimsesiz kalmadan
Güz eksiğiyim düşen yaprağın peşinde
Çiçekten çalınmış yoğun bir akşam
Beni topla anılardan başlayarak
Mart 2020
Yaşar Özmen
UMUT
(Güncel Sanat Dergisi 11. Kaygusuz Abdal Şiir Yarışması Seçici Kurul Özel Ödülü)
Beklentimin ucunda umman, umut garım
Kaygımı diriltir sıska gül yapraklarında
Sağanak gölgeler her sabaha, kadim kalabalığım
Acılar tortusu kördüğüm, fren sesi raylarında
Puslandıkça uzaklıklar, kurnazca daralır ufkum
Benden yana ağmadı hiç, kantarın topuzu ne keder
Kaygı küpü, duvarı hunharca yıkılan her hücrem
Olsun yaşamak ince iştir, durduk yere ağlanmaz ki…
Ne kalelerdi devraldığımız burçları insan manzarası
Ne güzel çocuklardı toz dumanda oyunsuz büyümüş
Yüce sevdaydı o, adını özgürlük koyduğumuz
Tutkuydu o, başarmakla yaşamayı bir koştuğumuz
Çeşitliliğin birlikteliğinde coştuğumuz yağız tenler
Çokluğun tekliğinde buluştuğumuz kuşetli trenler
Demir alsa umut garından, başında kavak yelleri
Islak bir sabaha varır mı bahar mı bahar kokulu?
Nerede o çocuklar, kaleler, aşklar, beklentiler
Zamanı kurşuna dizen kusursuz kalabalıklar
Hımbıl sesiyle yüklenir, sürtünür, yıkılır belleğim
Savunamam bu utancı, dört yandan vuran tipi var
Tütsülü öykü, ağdalı inkâr, besleme sürüler
Ne insan ne yaşam ne ray ne gar ne de sen-ben
Değilse bir diğeri o değil; nedense ötekinin ötekisi
Tutulu yollar, her yol tek gişede son, kesik biletim
Halay çeker harman yerinde, uzanmış mendili ciğerime
Var gitsin, kepçe kepçe yemekle tükenmez memleketim
Onulmaz bir kere ölüm orucuna dadanmış aklım
Olsun aşktan öte ne yükümüz var da
yolumuzdan kalalım
Hey bu gardan kalkan umut
ayaz mı kuru ayaza harman
Üzme, en dar zamanda bile
sıkı aşklar yaşanır her zaman…
Ekim 2020
Seval Arslan
CÜMLE KAPISI
sonsuz boşlukta göktaşları
evrenin yaratılışı kadar eski
ilk insandan yaşlı
mabetlerinde tapınırken yezitler
ters döndü pusulanın oku
akbabalar kapladı yeri, göğü
dar geçitlerden taşındı ölüler
dağ yamaçlarında kül rengi sessizlik
yıldız çiçekleri soldu bir bir…
kuşların yüzü yoktu, insanların…
üflendi yürek atışlarına kızgın toz
söz üşüdü
su üşüdü
üşüdü yaz
dirilsin kemikleri ölülerin.
Elif Burcu Özkan
ALTIN DİŞLİ YAŞLI KADINLAR
Koşulsuz Polyanna
Ateşle oynamayı seven dağ keçisi
Sesine salınır nefesim
Süt giysili kara mizahçının
Gözlerimi kalın bir kuşakla sarıp
İterim sırtından
Zihnime nakışlı deneyimleri
El âlemin geçici bulutlarından
Neşeli gün toplarım saçılır yere
Omurgam bin yerinden kırılır
Demir kalpler soğutur çılgın aklımı
Coşkun eteklerim çekilir taşlarına
Toplayıp derslerimi göz göz topraktan
Vururum on ikiden yine alnımda
Ruhumdan başlar hep kopmalar
Dünden uzar gölgelenmeye
Ağırbaşlı meltemlere saklarım siluetimi
Böyle lokma lokma yuttuğumda tüm zamanlarımı
Çitilerim ceketime iliklediğim özverileri
Gurur pul pul dökülürken derimden
Uçuşan tembihlerimden yazılır aforizmalarım
Altın dişli yaşlı kadınlarım
Eritip onları sürerim kirpiklerime
Göz kapaklarım hatırlatsın diye
Her kanat çırpışında dünyaya
Dudaklarımı onlarla boyarım kor kızıl
Konuştukça işlesin içime, uyaran alevleri
Ben şekerli söze kanan küçük kadın
Özdeyişli, pembe bir çizgi film
Kendine gitmeler biriktirmiş
Yanlış savaşçı
Çocukluğum sevinsin diye
Zorluyorum hayatı
İbrahim Ağören
YALNIZLIĞIMIZ ÇİÇEK ADLARINI BİLEMEYİŞİMİZDENDİR
Sesim düştü bir boşluğun üstüneKırıldı art arda inleyen tını.Ağrı korkudan fazla sevilir bizdeBitmemiş senfoniler eşliğinde.Bir avuç kanlı ses bu iççekişlerGörüyorum dut ağacı altındaki çocukları.Tüm keşkeler bir kapı arar dururYazılı kâğıt konup bırakılan şişeler gibi denize.Söylenti güzel bir dişidir gene deYorgun bir kara’nın ağıdı gibiSese sinen korkular duyulur elbetAdı unutulmuş şair mısralarında.Notaların çizdiği acı çığlıklarBir ümitsiz kösteklidir şimdiYalnızlığımız çiçek adlarını bilemeyişimizdendirPeki neye yarar o zaman bunca okur yazarHala öldürüyorsa biri ötekini?Bir ışık buldum kimseye tutmamSırrımı söylemem sır olur gider.Nilüfer UçarTEN ÇIPLAKkalsın zamanın büyülü çıkınıperdesiz gözlerimin ışığıuzağa düşen ırmağın ruhunu taşırşiire bırakılan dudak payıalçakgönüllü sokulur mahzun dizelerimin koynunagöğün renkli gözlerini ağlatıryine de yazarımten’siz şiirlerigüneş kızıl tarlasında yaşar aşkını / üryan ve hovardagecenin iç gömleği el yazmalı / yastık düşlüuzun rüyaların yatağına okunan karınca duasırüzgârın her sayıklamasındadul parçalarını toplar kibirli yaşamücralara yerleşen ne varsa düne dairyine çıplak tenli şiirleryine yorgun dizelerartık zamansızlıkdenizin teninde kaybolan yağmur damlasıyımne tahta isterim kurtaracakne dalga isterim kıyıya vuracakmavi kanat isterim yüreğimin epriyen sofasınatenim çıplakflu bir portre / hasarlı yüzde aranan sensustu çilingir sofrasında iki kadehkendime efkâr, kendime sarhoş, kendime serserikaybolup yeniden doğmak Zümrüdüanka teleğindeçıplak bir yalnızlık hiç değilbu tutkugöğe bakan gözlerimeteni çıplak şiirler yazdımyine de6 Şubat 2021
Orhan Boztaş
GÖNLÜME YAT BU GECE
Limanı yanan şehirdinBir balık denizi özler gibiKaraya çarptım gözlerimin tuzunuParçaladım kendimiYağmur da ıslaktımBak şimdi sana bir bulut aldımBoynuna sardım kollarımıBirkaç gezegen içindeGözüm kapalı sevdim...Yıldım vaktinden önce batmayıYıldız düşüydün kayıp gidenKalbimle konuştum adam gibiDinletemedim...Görmüyorum yineHayallerimde koşan kehribarıGemiler alacaktımGöğsünde diz çöken kalbimle battımÖpmeye saçlarına düşen yıldızdan başlasamMavi çizilir dudağının haritasıİçinde balıklar gülümserBen ağlarmışım meğerEy bu dağın deniziAğlayan bir nehir gibi geçen içimdeKar düştü yollaraİskele de demirlemedim seniNasıl batıyorsun gönlüme bu geceYaralı ceylan kalbime demir atDağlara gel...Dağlar saklamazsa gönlüme yat bu gece
Çiğdem Güner
SÖZ YAĞMURA YAĞDI
sırtımdaymış, okşayınca bildim kanatlarımözgürlüğüm kuş, vurulmuş ağzındanannemi alıp hızlandırmış zamangel de bilme kaç yaşındaydıngökyüzünce ağlamış yüzünün ovasına bulutlarsus,kelimelerin altında bir büyük yorgunlukbiraz burada bekleyelim sessizçekip ağzımızın ipliğini bir küflü uykudanzamana ağır geldi insan etikaldıramadıyükü yüklenmeden omuzlarınadüştü yazısöz yağmura yağdıaltımdan dünyayı aldılarkağıttan korkuları bindirip denizlerebir buzlu şarkı şakağımı yaktıellerinmiş, bildim dokununcayalnızlığımı
Canan Gürtunca Sanlı
GECENİN KANATLARI
Gecenin kanatları çırpınan denizi sararbalıklar şaşkın kuytu köşelerindekiminde hüzün, kiminde efkârnağmeler almış başını gidersigaranın dumanına sarmış keyifler...Beyaz bürümcük tülbent sarmış karşı kıyıyıhoyrat rüzgar savurmuş sevdalarıizleri belirsiz anıları savrukhava küskün, begonya suskungözleri arıyor koltuğa sinen kokuyu.Tesbih taneleri dağılmış yalnız köşelereyıldızlar yoldaş, her birinde ayrı sözcük.Yaşam dediğin bir avuç avuntusayfalar çevrildikçe,bir kuş misali kanatlanır gökyüzüne.Temmuz 2019, Ayvalık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder