Örnek Şiir Çözümlemeleri (Özge Sönmez ve Turgut Uyar Şiiri)

SAYFA İÇERİĞİ

ÖRNEK ŞİİR  ÇÖZÜMLEMELERİ 

Özge Sönmez'in, "annenin rahminde çocuk bahçesiydin" isimli şiirin çözümlemesi
Turgut Uyar'ın, "Üçyüzbin" isimli şiirinin çözümlemesi 


Özge Sönmez'in, "annenin rahminde çocuk bahçesiydin" Şiiri
           Özge Sönmez, annenin rahminde çocuk bahçesiydin


Şiir Çözümleme Tekniği ile Çözümlenmiştir. 

A.        GİRİŞ  

Şiir Çözümleme Tekniği, sanat eserinin ontik bütünlüğü ve integral yapısı gereği öne sürülen yeni bir şiir inceleme yöntemidir. Şiirin duyusal ve nesnel varlık katmanlarını ilgili bilimsel disiplinlerle inceleme esasına dayanır. Bu teknik, şairin imgelem sürecinden şiiri yaratışına, şiirin okurda yarattığı erekten gelecekteki anlamsal devinime ve şiire artı değer katan tüm unsurlara kadar toplam şiirsel süreci kapsar. Şiirin ögelerinin varlığı ya da yokluğu ile işlevsellik ve işlerlik durumunu ortaya koymaya çalışır. Şiirin ön ve derin yapısını, kapalı-açık alanlarını ve iletilerini daha nesnel bir yaklaşımla açığa çıkarmaya yöneliktir.

Şiir çözümleme tekniğinin amacı, bir şiirin biçiminden duyusal varlık alanına kadar varlık katmanlarını sanat bilimi açısından tanımlanabilir hâle dönüştürmektir. Diğer bir maksadı ise çözümlemeyle ortaya çıkan nesnel bilgilere yaslanarak okur ve eleştirmene şiirsel dünyayı daha net görünür kılmaktır.

Bu teknik “Saf Sanattan İnsana Şiir Çözümleme Tekniği ve Şiir Eleştirisi” kitabımda öne sürdüğüm ayrıntılı bir sanat çözümleme sürecidir. Aşağıdaki şiir incelemesi, bu teknik baz alınarak yapılmıştır. Sanat eserinin ontik bütünlüğü ve integral yapısı üzerine konumlandırılmış analitik ve bilimsel disiplinlere dayalı bir incelemedir. Öznel yaklaşımları en aza indirerek katman yöntemi ile daha nesnel incelemeye/çözümlemeye yönelen bir sistemdir.

Katman; şiirde birbirine benzer belirli özelliklerin, fiziksel ve duyusal nitelik veya niceliklerin bir arada bulunduğu yapıyı belirten terimdir. Eserin nesnel ve duyusal varlık alanlarıdır; birbiri içinde şiiri var eden temel yapılardır.  Örneğin ses veya anlam katmanı gibi… Tabaka veya eksen ise katman iç yapısını daha özelleştiren birlikteliklerdir.

Şiire sanatsal özellik kazandıran, ruhsal ve nesnel alanları birbirine kenetleyen temel alanlar veya yapıtaşları olarak en az yedi katmanın varlığı incelemede esas alınır. Bunlar şiirde olmaz ise olmaz katmanlardır; birbiri içerisinde var olan ve kendi disiplinlerine göre incelenebilen yapılardır.

Bir şiiri oluşturan ve eseri birbirine kenetleyen katmanlar; ‘Biçim Katmanı, Anlam Katmanı, Ses Katmanı, Anlatım Katmanı, Çağrışım Katmanı, Coşum Katmanı ve Estetik Katmanı’dır. Katmanlar, birbirinden ayrı düşünülemez, birbirinden bağımsız tek başlarına şiirsel ya da sanatsal bir sonucu doğurmazlar. Bir anlamda şiirin dünyaya açılan yedi duyu organıdır. Bunlar şiirin hem fiziksel hem de duyusal toplam varlık alanlarıdır ve bu yedi katmanın harmonisinden şiirin ön ve arka yapısı oluşmaktadır.

Not: Şiir incelemesi imgelem-imge-imgelem (şair imgelemi-eserdeki imge-okur imgelemi) süreci esas alınarak yapılmıştır.

 

Şiir Çözümleme Tekniğinin Adımları:

 

1. Biçim Katmanı

2. Anlam Katmanı

a. Gerçek Anlam Tabakası

b. Rastlantısal Anlam Tabakası

c. Üst Anlam Tabakası

3. Anlatım Katmanı

4. Ses Katmanı

a. Tonlama Ekseni

b. Ezgi Ekseni

c. Şiirsel Ezgi Ekseni

5. Çağrışım Katmanı

a. Çağrıştırma Tabakası

b. Çağrışımsal İmgelem Tabakası

c. Rastlantısal İmgelem Tabakası

6. Coşum Katmanı

7. Estetik Katmanı

a. Şiirdeki Estetik Değer Tabakası

b. Okurdaki Estetik Algı Tabakası

c. Durumsal Estetik Değer Tabakası

 

 Not: İncelenecek eserin türüne göre (müzik, heykel…) katmanlarda düzenleme yapılabilir.

Okur; kendi yaşamsal değerlerine, izlerine, bilgi ve bellek deposuna yaslanarak, şairin şiirinde gerek kastettiği gerek kastetmediği anlatım ve anlam örgüsünden bazı ipuçları yakalar; bu ipuçlarından rastlantısal ve çağrışımsal olarak zihninde beklenilmeyen imge, olay ve görüntülere ulaşabilir. Beyin çalışma sistemine göre mutlak bir süreçtir. Bu süreç iki kuram ile tanımlanmaya çalışılır. Bunlar; “Rastlantısal Anlam Kuramı” ve “Çağrışımsal İmgelem Kuramı”dır. İncelemede bu kuramların işleyiş süreci de görünür ve anlaşılır kılınmaya çalışılacaktır.

Hali hazırdaki uygulamalardan farklı ve açıklamalı olarak, Özge Sönmez’in “Güle Batır Öfkeni” isimli şiir kitabındaki “annenin rahminde çocuk bahçesiydin” isimli şiirini girişte verilen teknikle inceleyeceğim.

Çözümlenecek Şiir:

annenin rahminde çocuk bahçesiydin 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

hiçbir bekleyiş uzun değildi seni beklemek kadar

çığlıkların güneşe uçan kırlangıçlardı

her akşam nefesinde uyurdu tanrı

 

senin içindi işte cıvıltılı yazlar

ışıklı sularda gerinen ay

sanaydı en tazesi sabahların

en uslusu gecelerin

 

tenimle, tinimle, terimle serildim

bir damla karanlık değirmedim gözüne

sonra bedensiz gölgeler uzandı en ücra köşelerden

yüzsüz yüzler, alçak cüceler uzandı saçlarına

çoktular, belki tektiler, aslında hiçtiler

 

tutundum tüm hücrelerimle

direnç ağacının dallarına

yaprak yaprak yaktılar

küllerimden doğurdum yılkı atlarımı

koşaradım vurdular

taylarım seyis kırbacında ah oldu

yine de düşürmedim göz yaşını yere

 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

tanrıya yemin ettirdim

öldüğümü sana söylemesin.

                                Güle Batır Öfkeni, Sayfa 16, Özge Sönmez

 

 

 

 

 

 

 

B.         ÇÖZÜMLEME

İnceleme sırasında katman, tabaka ve uygulanacak teknik ile kuramlara ilişkin açıklayıcı bilgi gerektiği yerde verilecektir. (İnceleme metni dışındaki açıklayıcı bilgiler italik ve bold yazılmıştır.)

1.         Biçim Katmanı

Biçim bir eserin taşıyıcı kabıdır. Biçim katmanını sadece fiziksel (nesnel) olarak düşünürsek, sanatın çok boyutluluğunu, çoklukta birlik ilkesini, şiirin anlam, ses ve diğer katmanlarının oturduğu düzlemi ve yarattığı duyusal dünyayı görmezden geliriz. Biçim katmanı, yeni bir çıkarım olmamakla birlikte, eserin ön ve derin yapısını oluşturan tüm varlık katmanlarını üzerinde taşıyan taşıyıcı bir düzlemdir. Bu incelemede şiirin sanatsal değerini ortaya koyabilmek için biçim katmanını halihazırda uygulanan şekliyle ele alacağım.

“Annenin rahminde çocuk bahçesiydin” şiirini fiziksel anlamda ele aldığımızda, serbest şiir tarzında yazıldığını, dörtlük ya da bilinen birimlerin kullanılmadığını, anlam bütünlüğüne ve imge kuruluş yapısına bağlı olarak dizelerin şekillendirildiğini söyleyebiliriz. Zaman zaman dış ses uyumuna uyulmuş gibi görünse de aslında sözcüklerin anlam alanına göre dizelerin kurulduğunu görebiliriz. Şiir nesnel yapısı bakımından var olanlara göre önemli bir farklılığa sahip değildir. Belirli bir tema (konu) çevresinde kurulmuştur; şiirde imge kalabalığına düşülmemiş, sözcük ekonomisi önemsenmiş ve anlamsal bütünlük (bağdaşıklık) sağlanmıştır. Dil kullanımı anlaşılır, temiz ve farkındalık yaratacak biçimdedir. Şiirde noktalama imleri ve yazım kurallarına uyulmamıştır.

 

2.         Anlam Katmanı

a.    Gerçek Anlam Tabakası:

Şiirdeki gerçek anlam tabakasını incelerken, anlambilimin açımladığı değinmece, değişmece, aktarma, yan anlam gibi alanları “gerçek anlam tabakası” içerisinde bir bütün olarak ele alıyorum.

 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

hiçbir bekleyiş uzun değildi seni beklemek kadar

çığlıkların güneşe uçan kırlangıçlardı

her akşam nefesinde uyurdu tanrı 

 

İlk dörtlükte; şair (kendisi olduğu düşünülüyor), rahme düşüşü ve doğuma kadar geçen süreç ile bebeklik günlerini annenin duygularının penceresinden anlatmaya çalışmıştır. İlk dizelerde, anneye göre bütün varı olan bir canın ayak izlerinin sevinci ve tükenmek bilmeyen bekleyişi anlatılır. Bebeğin ilk çığlığını, aydınlığa uzanan sevincini, umudu ve inceliğini kırlangıç benzetmesiyle aktarır. Bebeğin nefesinde en büyük gücün uyuması ile annenin sevgisini, korumacılığını, saflığını ve kutsallığını vurgular.

 

senin içindi işte cıvıltılı yazlar

ışıklı sularda gerinen ay

sanaydı en tazesi sabahların

en uslusu gecelerin

 

İkinci dörtlükte; bebeğin doğumu, annenin cıvıltılı yazları, ayın en güzeli, sabahların en sevinçlisi ve gecelerin en huzurlusu olmuştur. (İkinci dörtlükte çoğul anlam vardır; okur algısına göre oluşacak imgelem rastlantısal anlam tabakasında ele alınacaktır.)

 

tenimle, tinimle, terimle serildim

bir damla karanlık değirmedim gözüne

sonra bedensiz gölgeler uzandı en ücra köşelerden

yüzsüz yüzler, alçak cüceler uzandı saçlarına

çoktular, belki tektiler, aslında hiçtiler

 

Üçüncü beş dizelik birimde; bebek yaşama öyle bir tutunmuş ki annenin sevgisine bir zarar getirmemek için bütün gücünü kullanmıştır. Karanlık ve kötülükler annenin çevresini sarmış; ancak onlar hiçbir şey yapamadıkları gibi anne sevgisinin yanında bir hiç olarak kalmışlardır.

 

tutundum tüm hücrelerimle

direnç ağacının dallarına

yaprak yaprak yaktılar

küllerimden doğurdum yılkı atlarımı

koşaradım vurdular

taylarım seyis kırbacında ah oldu

yine de düşürmedim göz yaşını yere

 

Dördüncü altı dizelik birimde; şair, yaşama öyle tutundum ki her yanımdan beni yok etmeye çalışmalarına karşın Anka gibi kendi özgürlüğümü ve gücümü yeniden kendim doğurdum diyor. Yeniden var ettiğim yaşama tutunma biçimimi yok etmeye çalışmalarına karşın senin (anne) sevgin sayesinde öyle direndim ki sevgine zarar verecek hiçbir şeye izin vermedim diyerek anne -kız arasındaki sevgi bağının gücünü dile getirmektedir. 

 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

tanrıya yemin ettirdim

öldüğümü sana söylemesin.

 

Son üç dizede şair; “ben senin en hassas yerinde bir çiçeğim; sen beni öyle seviyorsun ki, ben de seni öyle seviyorum ki benim ölümüme dayanamayacağını biliyorum; senin bunu duymaman için tanrıyla sözleştim” diyerek duyduğu anne sevgisinin yüceliğini daha sıra dışı ve lirik bir biçimde dile getiriyor. 

Not: Şiir dili örtük bir dildir ve okurda yaratacağı imgelem uzamı oldukça geniş tutulmalıdır.  Şiir sanatında sözcük ve söz kaynaşmalarının doğurduğu anlamsal alanlar oldukça geniştir ve algılanıp anlamlandırılması okur beyninin tasarım gücüne bağlıdır. Sanatsal ve şiirsel dil, çoğu zaman kuralları kırar ve kendine uygun umulmadık yöntem oluşturur. Kalıcı, etkileyici, tasarımlayıcı bir anlatım dizgesi kurabilir.

Sonuç olarak, anne-kız sevgi bağına ilişkin etkileyici bir anlam alanı kurulmuş ve şiirde anlam bütünlüğü (bağdaşıklık) sağlanmıştır. Şiirde kurulan anlam alanının duygu değeri yüksektir; duyarlılığı ve coşumu besleyici bir içeriğe sahiptir.  Bunlara karşın; şair, şiirde anne-kız sevgi bağının dışına uzanan çoğul anlam alanları yaratabilirdi. Her ne kadar sevgi bağını sarsıcı bir dille vurgulamış olsa da daha geniş bir anlam uzamı yaratarak okur imgelem olanaklarını artırabilirdi. Şiirin anlam alanı belirlenen tema çerçevesinde ve dar bir alanda kurgulanmıştır; bu da çoğul anlam, rastlantısal anlam ve çağrışımsal imgelem doğuracak söz ve söz tamlamaları kullanımını sınırlamıştır. Örneğin anlamsal karşıtlıktan hiç yararlanılmamış; bunların yanında anlamsal sapma, eksiltili anlatım ile çoğul anlam taşıyabilecek söz ve söz tamlaması çok az kullanılmıştır.   

 

b.    Rastlantısal Anlam (Rastlantısal Anlam Kuramı)

Okurun algı, anlama, bellek, bilgi birikimi, düşünme biçimi ve yaşamsal değerlerine göre şiirden ulaşacağı anlam ile zamanın getirilerine bağımlı olarak şiirin uğrayacağı anlamsal genişlemeye “rastlantısal anlam” diyebiliriz. Bütün sanat dallarında okur ve eser arasında oluşan böyle bir anlamsal süreç vardır; algı-anlama-düşünme sürecinde mutlak oluşan bir durumdur. Genellenebilir, tanımlanabilir, aynı sonuçlara ulaşır ve izlenebilir olması nedeniyle kuram niteliği olduğu değerlendirilerek önerilmiştir.

Rastlantısal anlam; gerek çoğul anlam nedeniyle gerekse okur algısına bağlı olarak oluşan ve okur imgelem olanaklarını gerçek anlamın daha ötesine/uzağına taşıyan tabakadır. Buna göre;

Rastlantısal anlam, her okura göre değişiklik gösterir. Bunu örneklendirmek için şiiri bir baba gözünden değerlendirmeye çalışalım. 

“Annenin rahminde çocuk bahçesiydin” benzetmesi bir baba için varoluşun temel ereği olan neslin sürekliliğini anımsatacak ve anne gibi sabırsız bir bekleyişten ziyade daha sabırlı ve yaşamsal risklere karşı tedbir aşaması olarak geçecektir. “Çığlıkların güneşe uçan kırlangıçlardı” dizesindeki “çığlık” sözcüğü baba için kendi yüreğine saplanan ve bebeğin korunması gereken bir dize olarak belirecektir. Bir kız çocuğunun nefesinde tanrının uyuması babayı anneden daha farklı bir duygu durumuna ve imgelem dünyasına taşıyabilecektir. 

İkinci dörtlükteki dizeler, bir baba için cıvıltılı bir yaz değil, bir evladın güvenliği ve risklerin kontrolü için mücadele zamanı olacaktır. Anne duyguları gereği risklere hazırlıksızdır; ancak baba bunlara önlem geliştirmek durumunda hissederek daha farklı bir anlama ulaşacaktır. Bu dizeler aynı zamanda babanın belleğinde kalıcılık taşıyan duygu yaşanma biçimlerini de ortaya çıkarmaya, anımsatmaya ve yaşatmaya adaydır. Örneğin, “ışıklı sularda gerinen ay” dizesi bir kız çocuğunun mum ışığında minik ve tombul bedenini anımsatacağı gibi bir sevgilinin gerinerek uyanışına düşsel olarak görmesini de sağlayabilir ya da daha değişik bir anlam alanı doğurabilir.

Üçüncü beşli birimde; kızının anne sevgisine karşı duruşu baba için bir gurur kaynağı olurken annenin çektiği zorluklar onun için bir ezikliği, elinden bir şey gelmemesinin acısını doğuracaktır. Örneğin herhangi bir okur için daha farklı anlam uzamı doğuracaktır.

Dördüncü altı dizelik birimde; kızın anne sevgisinin yüceliğine karşı tutumu, küllerinden yeniden doğmak durumunda kalması ve zorluklar yaşaması anneye gurur verirken babayı acıma duygusuna götüren daha nesnel bir anlam alanı doğuracaktır.

Son üç dizede; “annenin rahminde” tamlaması ve ölüm” dışında çoğul ya da rastlantısal anlama yönelen bir çağrıştırma yok gibi görünüyor. Rahim erkek için farklı bir anlam alanı açar; sadece üretkenliği değil, korunması, saklanması gereken bir masumiyet alanıdır. Batıl inançlar gereği söylenmesi bile çoğu yerde ayıp karşılanarak saklanır. Dolayısıyla rahim sözcüğü ve çocuk bahçesi tamlaması babayı daha farklı bir imgelem alanına taşıyacaktır. Özetlersek şairin kullandığı sözcük ve kurduğu imgelerin anlamsal karşılığı okurun bellek ve bilgi birikimine göre şekillenir. Şairin söyledikleriyle okurun ulaştığı anlamsal alan birebir örtüşmek zorunda değildir. Dil sanatlarında daha belirgin ve ele alınması gereken önemli bir durumdur bu. Çağdaş sanat anlayışındaki hareket olgusundan kaynaklanır ve bütün sanat eserlerinde arzu dilen bir gerekliliktir.

Şiir anne-kız sevgi bağı teması üzerine kuruludur. Bu bağ doğal ve her durumda yaşanan bir gerçekliktir. İşte bu nedenle şiirde, zamana ve bilginin gelişimine bağlı olarak anlamsal genişleme veya dönüşüm beklemiyoruz…

Not: Örtük ve anlam alanı geniş dil kullanan sanatlarda, çokanlamlılık, çağrışımda rastlantısallık dolayısıyla anlamda rastlantısallık mutlaktır.

 

c.    Üst anlam

Gerçek Anlam Tabakası ve Rastlantısal Anlam Tabakasında ulaştığımız sonuçları değerlendirdiğimizde; anne sevgisi ve anne-kız arasındaki özgün duygusal bağın yüceliği üst anlam olarak beliriyor.

Şiirde anlam bakımından değişik alanları kapsayan “çağrışım çekirdeği” kullanılmamıştır. Bu şiirin, anne kız arasındaki salt sevgi bağına yönelmesi nedeniyle, “çoğul anlam” üretme veya “rastlantısal anlam” doğurma gizilgücü düşüktür.

 

3.         Anlatım Katmanı

Şiirin şiir olmasını sağlayan şey, anlamın üzerine giydirilmiş anlatımdır; doğal dili aşan, okur duygularını ezen ve algıyı sarsan anlatımdır. Bu nedenle, anlatımın gücü yazın sanatlarında ayrı bir yetenek ve ustalık konusudur.  

 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

hiçbir bekleyiş uzun değildi seni beklemek kadar

çığlıkların güneşe uçan kırlangıçlardı

her akşam nefesinde uyurdu tanrı

 

senin içindi işte cıvıltılı yazlar

ışıklı sularda gerinen ay

sanaydı en tazesi sabahların

en uslusu gecelerin

 

tenimle, tinimle, terimle serildim

bir damla karanlık değirmedim gözüne

sonra bedensiz gölgeler uzandı en ücra köşelerden

yüzsüz yüzler, alçak cüceler uzandı saçlarına

çoktular, belki tektiler, aslında hiçtiler

 

tutundum tüm hücrelerimle

direnç ağacının dallarına

yaprak yaprak yaktılar

küllerimden doğurdum yılkı atlarımı

koşaradım vurdular

taylarım seyis kırbacında ah oldu

yine de düşürmedim göz yaşını yere

 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

tanrıya yemin ettirdim

öldüğümü sana söylemesin.

 

Şiirin başlığına ve ilk dizelerine baktığımızda şunu görürüz: Konu dallanıp budaklanmadan bir özneye yöneleceğini ve öznenin bir bağı ile ilgili olacağıdır. “annenin rahminde çocuk bahçesiydin” dizesinde vurucu ve algıyı sarsıcı bir imge ve şairde imgelem derinliği görürüz. Bu dize, aynı zamanda iyi bir anlamsal sapma oluşturmuştur. “Rahim” hem anlamsal hem de okur nezdinde karşılık olarak etkin bir sözcüktür ve çocuk bahçesiyle birlikte kullanılması iyi bir alışılmadık bağdaştırma oluşturur. “güneşe uçan kırlangıçlardı”, “nefesinde uyurdu tanrı” iki açıdan ele alınmalıdır; ilk olarak bunlar alışılmadık bağdaştırma ve çok güçlü bir imge dünyası kurmuştur. İkincisi ise bu alışılmadık bağdaştırmalar, şairin imgelem dünyasının (esin kaynakları dahil) ne kadar yoğun ve donanımlı olduğunun ayrı bir yansımasıdır. Bunlar sadece şairin yaratıcılığı değil; bilgi ve bilginin yorumu üzerine kurulmuş imgeler olarak karşımıza çıkar. Şiirde, anlam ve anlamın duygu değeri üzerine giydirilen anlatım, okuru aşan, yani okurun duygularını ezen bir dil görünümdedir.

“cıvıltılı yazlar, tazesi sabahların, en uslusu gecelerin” bağdaştırmalarıyla annenin gözünden kız çocuğunun dünyası anlatılır; burada “gerinen ay” alışılmadık bağdaştırması en dikkat çekenidir. Gerinen ay; alışılmadık bağdaştırması/imgesi gerçekliğin bir gerçeklikle benzetilmesi ve örtüştürülmesidir. Okurda hem ‘rastlantısal anlam’ hem de ‘çağrışımsal imgelem yaratma gücü açısından önemlidir.

“damla karanlık, bedensiz gölgeler, alçak cüceler” nitelemeleriyle şair annesinin didinmelerini, yaşamsal çabalarını ve yaşadığı sıkıntıları vurgulayarak sevgileri karşısında  bunların ‘aslında hiç’ olduklarını yalın bir anlatımla vermiştir.

“direnç ağacının dallarına//küllerimden doğurdum yılkı atlarımı//taylarım seyis kırbacında ah oldu” dizeleriyle anne sevgisinden güç alarak yaşam mücadelesini kararlılıkla verdiğini, kendisini yeniden var ettiğini buna karşın sevgi bağını zedeleyecek bir şey yapmadığını sarsıcı bir dille anlatır. “küllerimden doğurdum yılkı atlarımı//taylarım seyis kırbacında ah oldu” dizeleri, deyim aktarması, benzetme, anlamsal sapma ve uzak çağrışım açısından güçlü anlatım örneğidir. 

Son olarak, “annenin rahminde çocuk bahçesiydin” ilk dizesiyle anlamsal bütünlüğü (bağdaşıklık) sağlamak ve vurgulamak için yineleme yapar. “tanrıya yemin ettirdim//öldüğümü sana söylemesin.” dizesiyle gerçek üstü bir görünümü gerçekmiş gibi gösterir. Gerçeküstünün gerçekliğe taşınmasında oldukça usta bir söyleyiş biçimidir bu. Bu dizelerle; algıyı sarsıntıya uğratmış, okurun duygularını aşan bir gerçeklik yaratmış ve anne-kız sevgi bağını daha da güçlü vurgulamıştır. Söyleyişini olabilirlik ölçülerinin ötesinde bir görünüşe taşıyarak okuru hayranlığa taşımıştır. Şiir akıcılık, yalınlık, çekicilik ve anlaşılırlık açısından oldukça iyidir; ancak şair, okuru çoğul bir anlama yöneltmek ve çağrışım yelpazesini daha geniş tutmak için şiirde eksiltili anlatım, çoğul anlama yönelen söz ve söz tamlamalarına çok yer vermemiştir.

 Anlatımdan anlama yönelmek, şiire özgü ayırıcı bir özelliktir.

 Şair, şiirinde anlatımdan anlama yönelerek algı uyarıcı olanakları yerinde kullanmıştır. Şiir; alışılmamış bağdaştırma, benzetme, değişmece, değinmece gibi söz sanatları ile okurda bakış ve düşün açısını değiştiren, mantığına yumruk atan ve şiir diline estetik değer katan anlatıma sahiptir. Anlam ve anlatım bütünselliğini çok iyi tasarlamıştır; yalın bir dil ile anne-kız sevgisini daha duyulur kılmış ve duyarlılık yaratacak duygu değerlerini etkin kullanmıştır. Yalın, içtenlikli, özgün, özlü ve coşkulu anlatımla lirizmi doğurmuştur. Şiirinde algı yönetici, dayatıcı ve öğretici bir dil kullanmaksızın şiirsel/sanatsal bir yaklaşım sergilemiştir.

 

4.         Ses Katmanı

Not: Tonlama ekseni ve ezgi ekseni, şiirsel ezgi eksenini doğurduğundan ve bunlar aynı eksen üzerinde hareket ettiğinden dolayı yinelemeye düşmemek için, şiir “şiirsel ezgi ekseni” açısından incelenecektir.

 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

hiçbir bekleyiş uzun değildi seni beklemek kadar

çığlıkların güneşe uçan kırlangıçlardı

her akşam nefesinde uyurdu tanrı

 

Bu dizelerde -in- sesi, patlayıcı tonsuz -ş- ve -ç- sesi ile titrek -r- sesi baskındır; bu seslerin harmonisiyle şiirsel ezgi doğabilir. Ayrıca -u-, -ı- -a- ve -e- sesi dengeli kullanılarak ses uyumuna öncelik verilmiştir. -in-ı-ç-ş-r sesleriyle hem iç ses uyumu hem de dış ses uyumu oluşturulmaya çalışılmıştır.

-r- sesi ve -ı- sesiyle düşey ses uyumu sağlanmıştır. (kadar, kırlangıçlardı, tanrı)

 

senin içindi işte cıvıltılı yazlar

ışıklı sularda gerinen ay

sanaydı en tazesi sabahların

en uslusu gecelerin

 

-in-u- ve akıcı -y- sesiyle iç ve dış ses uyumu sağlanmış ve şiirsel ezginin altyapısı şair tarafından oluşturulmuştur. Düşey ses uyumu sadece -n- sesiyle verilmeye çalışılmıştır.

 

tenimle, tinimle, terimle serildim

bir damla karanlık değirmedim gözüne

sonra bedensiz gölgeler uzandı en ücra köşelerden

yüzsüz yüzler, alçak cüceler uzandı saçlarına

çoktular, belki tektiler, aslında hiçtiler

 

-i-im-r-, akıcı -y-l- sesi ve -u seslerini -ş-ç-c- ile tonsuz patlayıcı ses haline dönüştürerek şiirsel ezginin altyapısını kurmuştur. Yatay ses uyumu iyi ancak düşey ses uyumu çok iyi değildir.

 

tutundum tüm hücrelerimle

direnç ağacının dallarına

yaprak yaprak yaktılar

küllerimden doğurdum yılkı atlarımı

koşaradım vurdular

taylarım seyis kırbacında ah oldu

yine de düşürmedim göz yaşını yere.

 

Tonsuz patlayıcı (-k-p-t-) sesler ile tonlu patlayıcı (-d-c-) sesleri yerinde kullanmış ve şiirsel ezgiye esas ses uyumu oluşturulmuştur. Ancak burada “diren(Ç) ağacının…”  dizesinde -ç- sesi patlamıştır. “Direnç” sözcüğü yerine tonlu veya akıcı sese sahip başka bir sözcük kullanılabilirdi. //çığlıkların güneşe uçan kırlangıçlardı// direnç ağacının dallarına// dizelerinde söyleyiş zorluğu göze çarpmaktadır. Ritim ve vurguya esas seslerde (p-k-t-ç) kısmen patlama vardır. Şiirsel ezgiye esas düşey ses uyumuna dikkat edilmemiştir. 

 

annenin rahminde çocuk bahçesiydin

tanrıya yemin ettirdim

öldüğümü sana söylemesin.

 

-in-im hece ve -ö-ü- sesleriyle hem iç ses uyumu hem de dış ses uyumu sağlanmaya çalışılmış ve şiirsel ezgiyi iyi seviyede oluşturmuştur. 

Şiiri şiirsel ezgi açısından değerlendirdiğimizde, dize bütünlüğünde yatay ses uyumuna dikkat edildiği; ancak düşey ses uyumunda kısmen uyumsuzlukların olduğu görülmektedir. Buradan şunu söyleyebiliriz; şair yatay ses uyumunda oldukça başarılı ancak düşey ses uyumunda biraz dikkatsiz davranmıştır. Şiirde anlamsal ritim ve dizeler içi ritim ile tonlamaya esas sesler uygun oluşturulmuştur. Dördüncü yedi dizelik birimde, kısmen zorlama ve vurgu ile tonlamaya esas sesler birkaç yerde baskındır; bu yüzden sadece bu bölümde okur şiirsel ezgiyi kurmakta zorlanabilir.

Sonuç: Şiire şiirsel ezgiye esas söz ve ses dizilimi açısından baktığımızda, yatay ses uyumu çok iyi, düşey ses uyumuna yeterince dikkat edilmemiştir. Anlamsal ritim ile dize içi ritme esas ses kurgusu çok iyidir. Şiirsel ezgiye esas yatay ses altyapısının çok iyi seviyede, düşey ses altyapısının ise orta seviyede kurulduğunu söyleyebiliriz.

  

5.         Çağrışım Katmanı 

a.    Çağrıştırma Tabakası

Çağrıştırma tabakası, okurda anlamsal, işitsel ve görsel uyaranlar ile yönlendirmeleri sağlayan varlıklar düzlemidir. Bu tabaka, şiirde veya bir sanat eserindeki çağrışımı sağlayan enstrümanların oluşturduğu bir alandır. Bir anlamda çağrışımı doğuran somut ve soyut veriler dizinidir. Çağrışım çekirdeği ise okurun kültür ve bilgi varlıklarını uyandıran, okuru daha geniş imgeleme taşıyan şiirdeki belirlenebilir söz varlıklarıdır. İncelemenin bu aşamasından itibaren okurun şiirin varlık katman/tabakalarını algı biçimi esas konumuz olacaktır.

Çağrışım çekirdekleri;

annenin rahmi, çocuk bahçesi, çığlıkların güneşe uçan kırlangıçlardı, nefesinde uyurdu tanrı, cıvıltılı yazlar, ışıltılı sular, gerinen ay, taze sabahlar, uslu geceler, terimle serildim, damla karanlık, bedensiz gölgeler, yüzsüz yüzler, alçak cüceler, aslında hiçtiler, direnç ağacının dallarına, yaprak yaprak, küllerimden doğurdum, yılkı atları, koşaradım vurdular, seyis kırbacı, tanrıya yemin ettirdim.

Her sözcüğün bir çağrışım gücü vardır; ancak burada imgesel değer taşıyan söz ve söz tamlamalarını esas almak durumundayız. Yukarıda çıkarılan söz ve söz tamlamaları, daha geniş çağrışım gücüne sahip olanlardır. Maksadımız, Çağrışımsal İmgelem Tabakası ve Rastlantısal İmgelem Tabakasını belirleyerek şiirin çağrışım ve imgelem yaratma gücünü ortaya çıkarmaktır.

 

b.    Çağrışımsal İmgelem Tabakası

Çağrışımsal imgelem tabakası, şairin yönlendirdiği uyaranlar ile okurun kendi yaşamsal varlıkları, kültürel değerleri ve belleğinde kaydedilmiş görüntüler üzerine yaslanarak zihninde yeni görüntüler ve yeni duyusal durumlar yaratma alanıdır. Okur ve eser arasında oluşan imgelem süreci vardır; algı-anlama-düşünme sonucunda mutlak oluşan/yaşanana bir durumdur. Genellenebilir, tanımlanabilir ve izlenebilir olması nedeniyle kuram niteliği olduğu değerlendirilerek önerilmiştir.

Bu durumu birkaç örnek ile açıklamaya çalışalım.

Çağrışım çekirdeklerini ele aldığımızda;

annenin rahmi: okurda cinsellikten üretkenliğe kadar geniş bir çağrışım yelpazesine sahiptir. Okur belleğine ve yaşamsal algılarına göre değişiklik gösterme gizilgücü vardır. çocuk bahçesi: şiirdeki imgesel değeri yanında çocuk bahçesinden çocuğun oyun dünyasına kadar geniş bir çağrışım yelpazesini önümüze açar. cıvıltılı yazlar, taze sabahlar, uslu geceler: okurda  nitelendirilmiş  zamanlardaki başından geçen olaylardan başlayıp belleğinde yer eden önemli olaylara kadar çağrışım saçağı  yaratma gizilgücü vardır. “cıvıltılı yazlar, taze sabahlar, uslu geceler” gibi bağdaştırmalar, insanın zaman ile olan ilişkisini ve belleğinde yer alan yaşamsal anıları canlandırır; bu yüzden okurda çağrışımsal imgelem yaratma gizilgücü yüksektir.  

Şiirin söz dizilimine ve imge kurgusuna baktığımızda, anlam alanının bir noktaya/duyguya yoğunlaşması nedeniyle okur zihninde sınırlı çağrışımsal bir alanın yarattığını görüyoruz.  

Sonuç olarak şunu diyebiliriz: Şiir; ilk okuyuşta anlaşılabilir, yalın, algı sarsıcı, alışılmadık bağdaştırma ve imgeler aracılığıyla okurda çağrışımsal imgelem yaratma olanağına sahiptir. Ancak, sözcük ekonomisine fazlaca yer verildiğinden, söz dağarı ve imge kurgusu bakımından okuru çağrışımsal imgeleme yöneltme gizilgücü kısmen sınırlıdır. Başka bir deyişle, şiirde söz ve söz tamlamalarının anlam bağlamları salt sevgi üzerinde yoğunlaştığından, okur belleğinin harekete geçirilmesi sınırlı bir alanda sağlanabilir. Bu da okurun daha geniş imgelem uzamına açılmasını kısıtlar.   

  

c.    Rastlantısal İmgelem Tabakası 

Rastlantısal İmgelem Tabakası, şiirdeki çağrıştırma tabakasına bağlı ya da bağımsız söz varlıklarından esinle okur tarafından ulaşılan, eserde beklenmeyen ve kastedilmeyen imgelem olanaklarıdır. Şiirdeki bir sözcükten ulaşılabileceği gibi tamlama, dize veya şiirin bütününden ulaşılabilen bir imgelem sürecidir. 

Örneğin, alçak cüceler: Okur, karakter olarak zayıf insan tipinden masallardaki yedi cücelere ve yaşamında karşılaştığı cüce insanların davranışlarına kadar rastlantısal olarak, hangisi belleğinde daha fazla yer tutmuş ise o görüntüler zihninde canlanır ve onları zihinsel olarak yaşar.

yılkı atları: yılkı atı özgürlüğün ve doğaya karşı verilen savaşın sembolüdür. Çoğunlukla bu özelliği zihnimizde görüntülenirken bu atları işinde kullanmış insanlar, ister istemez atlarıyla olan iş ilişkisi zihinlerinde görüntülenecek ve o anları zihnen yeniden yaşayacaklardır. Aslında şiirde özgürlük, güç ve zorluk kastedilmiştir ama okur kendi belleğindekini yaşamaya başlamıştır; yani rastlantısal imgelem süreci başlamıştır.

Şiirdeki bütün çağrışım çekirdeklerini ayrı ayrı incelemeden şunu söyleyebiliriz: sözcük seçimi, söz sanatları ve imgeler, anne-kızın karşılıklı sevgisi bağlamında yapılmış olsa bile şiirin bütününün rastlantısal imgelem yaratma gücü olduğunu söyleyebiliriz. Ancak şiirde çoğul anlam olanakları, eksiltili anlatım ve örtük dil yeterince kullanılmamıştır. İşte bu durum, okurda rastlantısal anlam doğurma gizilgücünü kısmen sınırlar. 

 

6.         Coşum Katmanı

 

Coşum, şiirde incelediğimiz toplam altı katmanın okurla ilişkisinden doğan duygulanım sürecidir; estetik haz/estetik beğeni doğmadan önce okur duygularındaki duyarlılık ve taşkınlık durumudur. Başka bir deyişle, estetik beğeniden önce izleyici/okur duygularının belli bir kıvama taşınmasıdır.

Anlamın duygu değeri, anlatımın sarsıcılığı ve sesin uyumu ile çağrışım zenginliği, okurda duygulanım ve duyarlılık süreci başlatacaktır. 

Bu şiirde anlam ve anlam bağlamında kurulan imgeler, en hassas olduğumuz bir konu ile ilişkilidir. Çocuk sevgisi ile sevgi bağının dışavurumudur. Dolayısıyla duygu değeri oldukça yoğundur ve okurda duygulanım ve duyarlılık yaratma gizilgücü yüksektir.

Anlatım; sıra dışı, algı sarsıcı ve yalındır. Anlaşılabilir, okuru kavrayan ve okurun duygularını ezen bir anlatım kurmuştur şair. Bu yüzden anlatımın coşumu sağlama gücü yüksektir.

Okurda coşumu sağlayan en etkin fiziksel varlık şiirsel ezgidir. Şiirsel ezgiye esas ses uyumu birkaç söyleyiş zorluğu ve patlama dışında iyi seviyede kurulmuştur.

Şiirin çağrışım gücü, sınırlı bir anlam alanının esas alınmasına bağlı olarak arzu edilen yoğunlukta değildir. Ancak hedeflenen anlam alanı göz önüne alındığında bu çerçevede rastlantısal ve çağrışımsal imgelem yaratma gücü vardır.

Okurda duygulanım ve duyarlılık sürecini yaşatacak en hassas anlam alanı ele alınmıştır; bu da okurda coşum katsayısını artıran bir durumdur.

Tutku, duygu ve özlemlerini; yalın, içtenlikli, özgün, özlü ve coşkulu bir biçimde anlatması şiirde lirizmi doğurmaktadır.   

Sonuç olarak; şiirin coşum değeri oldukça yüksektir.

 

7.         Estetik katmanı

 

a. Şiirdeki Estetik Değer Tabakası

 Şiir ile okur iletişime geçtiğinde, eserin üzerinde iyi, yüce, oran, simetri, güzel, uyum gibi kavramların toplam değerini hissederiz ki buna sanat eserindeki “estetik değer” diyebiliriz. Anlatım, ses, anlam, çağrışım ve coşum, hoşlanma ve haz duygusunu harekete geçiriyorsa şiirde estetik değer güçlüdür sonucuna ulaşabiliriz. 

Şiiri inceleme sonuçlarına dayanarak estetik değer açısından ele aldığımızda; anlamın duygu değeri ve duyarlılık yaratma gücü oldukça yüksektir. Anlatım yalın, sarsıcı ve etkileyici dil ile kurulmuş, lirik bir söyleyiş yaratılmıştır. Şiirde okurun en duyarlı olduğu konu ele alınmış olmasına karşın şiirin çağrışım olanakları biraz kısıtlıdır. Ses uyumu ve çağrışımda göz ardı edilebilecek birkaç zayıf nokta hariç şiir iyi seviyede kurgulanmıştır. Şiirin coşum değeri oldukça yüksektir. Anlam ve anlatım temanın uzağına taşmadan örgütlenmiştir. Şair açık açık söylemediği halde okurun anlam kapsamından ulaşacağı imgelem olanakları güçlüdür. Şiir; ses, anlam ve anlatım bakımından okur üzerinde etki kurabilecek zenginliktedir. Sonuç olarak, şiirde estetik kaygıyı tetikleyecek donanım vardır ve şiir yüksek estetik değere sahiptir.

   

 b. Okurdaki Estetik Algı Tabakası

Estetik algı ve estetik değer yargısı, insanın yaşamsal algıları ile bir bütündür ve her insan zihni bu algı ve yargı için hazırdır. Şairin okurda hazır olan bu estetik algı ve yargıyı doğru harekete geçirmesi ve uygun yönetmesi gerekir. İnsan güzeli arar, güzele ihtiyaç duyar, mutluluk ve huzuru güzellikte bulacağına inanır; güzellik kaygısı aynı zamanda dürtü ve güdülerin yönlendirdiği bir gerçektir. Bunun adına da “estetik kaygı” denir. Estetik kaygı; kültür, bilgi, birikim, toplumsal olgular, yaşamsal değerler ile yaşamsal süreçte yeniden inşa edilir. İşte bunlar estetik algının duyarlılığını güçlendirir ve algıyı daha etkin işler hale dönüştürür.

İnceleme sonuçlarına baktığımızda, “annenin rahminde çocuk bahçesiydin” isimli şiir, okurdaki estetik algıyı uyaracak ve ortalama bir okurun anlama-düşünme-duygulanım sürecini tetikleyecek nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Okurun estetik algısı; yaşam, nesne ve evren arasındaki ilişkileri görme/okuma biçimine bağımlıdır. İdeoloji, inanç, kültür ve bilgi birikimi gibi etkenler, estetik beğeniyi sağlayabilir ya da şiirin tamamen reddine yol açabilir. Okur, duyularını uyaran etkileşimlere karşı her zaman açıktır; ancak duyuların uyarılması inanç ve ideolojik ön kabuller gereği görecelidir. İncelediğimiz şiirde bu risk yüksek düzeyde vardır. (ayrıntısı bir alt tabakada açıklanmıştır) 

 

c.    Durumsal Estetik Değer Tabakası

Şiirin görünüşüne yansıyan, okur ve şairin düşünsel ve duyusal dünyasının oluşumunda etken olan durumların (ortam, uzam, coğrafya, teknik, zaman, eğitim, kültür ve bilgi birikimi gibi) ortaya koyduğu toplam estetik değer ve estetik algıyı “Durumsal Estetik Değer Tabakası” diye tanımlamamız gerekir. Başka bir deyişle, bu tabaka tarihsel birikimlerden güncel çıkarımlara, ortamdan zamansal değişime kadar olan görüngülerin zihinde canlandığı alandır. Bu tanımlama ve inceleme sonuçlarından yola çıkarak;

Şair; donanımlı, esin kaynakları güçlü, imgelem yetisi yüksek, yetkin, kültürlü ve çağdaş düşünce yapısına sahiptir; çağdaş ve sevgi ortamında yetişmiş olduğu şiirinden ilk göze çarpanlardır. Ortaya koyduğu eser de yetkinliğini kanıtlar durumdadır. Ancak sanat eserinin asıl hedefi okurdur/alıcıdır. Sanat; sanatçı, eser ve okur (alıcı/izleyici) üçgeninde bir değer taşır. Öyleyse, okura göre düşündüğümüzde şiirdeki estetik değer ve estetik yargı hakkında nasıl bir sonuç ortaya çıkar?

İnceleme sonuçlarına göre şiiri ele aldığımızda, ortalama her okur için estetik yargı olumludur ve şiirin estetik değeri yüksektir. Ancak “her akşam nefesinde uyurdu tanrı” ve “tanrıya yemin ettirdim” dizeleri (bana göre çok güçlü imgelerdir) radikal inanca sahip insanlarca şiirin tamamının reddine neden olacaktır. Estetik beğeninin göreceliliği gereği, bu durumda estetik değer ve olumlu estetik yargıdan bahsedemeyiz. (Not: Şair elbette bunları dikkate almamalıdır; kendi imgeleminin kurduğu eseri ortaya koymalıdır; ancak biz eseri incelerken bunları sorgulamak durumundayız.) İdeolojik veya dinsel yaklaşımı tutucu olan bir şairin imgeleminden doğan şiir de çağdaş bir insan için aynı sonucu ortaya koyacaktır. Ortam, uzam, coğrafya, teknik, zaman, eğitim, kültür ve bilgi birikimi gibi etkenlerin hem şairde hem şiirin oluşturulmasında hem de estetik algı ve yargının oluşumunda etken olduğu düşüncesinden hareketle “durumsallık”tan söz ediyoruz. 

Bunları dikkate alarak sağduyulu bir yaklaşımla, şiirin “durumsal estetik değeri” yüksektir; ancak risk taşımaktadır, diyebiliriz. 

 

C.   SONUÇ

Şairin esin kaynakları zengin ve imgelem yetisi yüksektir; dünya, nesne, yaşam ve insan ile aralarındaki ilişkiyi okuma ve yorumlama olanakları güçlüdür. Şiirinde bire bir anlatım tekniğini kullanmamış, ‘yansımanın gerçekliği’ni esas alarak şiirini kurmuştur. Yalın, sıra dışı ve etkileyici bir dil kullanmıştır. Şiir etki ve duyarlılık yaratma açısından oldukça başarılıdır.  Sözcük seçimi ve ekonomisi çok iyidir. Anlatım anlamı güçlendirirken anlam da anlatıma yönelmiştir. Şiirde algı yönetici, dayatıcı ve öğretici bir dil kullanılmamış, şiirsel/sanatsal bir anlatım sergilemiştir.

Şiirde biçim, anlam ve anlatım çok iyi seviyededir. İmge ve anlam bütünlüğü dengelidir. Anlamsal ritim uygun kurulmuştur. Etkin ve yetkin bir şiirdir. Ses ve çağrışım katmanlarında birkaç küçük ayrıntı dışında şiirsel ezgi ve çağrışım olanakları iyi seviyededir. Coşum değeri yüksektir. Şiir, çağına ve çağdaş sanat anlayışına uygun niteliktedir.

Şiir yüksek estetik ve sanatsal değere sahiptir.


Çözümleme, “Homeros Edebiyat Ödülleri 2020 Bir Şiiri İnceleme Yarışması”nda üçüncülüğe uygun görülmüştür.

 

 


TURGUT UYAR’IN “ÜÇYÜZBİN” İSİMLİ ŞİİRİNİN ÇÖZÜMÜ

 

Giriş

 

Turgut Uyar, Üç Yüz Bin Şiiri, Şiir Sarnıcı (e-dergi) 

Turgut Uyar’ın “ÜÇYÜZBİN” şiiri, “Şiir Çözümleme Tekniği”yle örnek olarak aşağıda çözümlenmiştir.  

Şiir Çözümleme Tekniği, sanat yapıtının ontik[1] bütünlüğü ve integral[2] yapısı gereği bu kitabımda öne sürülen yeni bir şiir inceleme yöntemidir. Şiirin duyusal ve nesnel varlık katmanlarını, ilgili bilimsel disiplinlerle inceleme esasına dayanır. Bu teknik, şairin imgelem[3] sürecinden şiiri yaratışına, şiirin okurda yarattığı etkiden gelecekteki anlamsal devinime ve şiire artı değer katan tüm ögelere kadar, toplam şiirsel süreci kapsar. Şiirin ön ve derin (duyusal ve nesnel alanı) yapısını, kapalı-açık alanlarını ve iletilerini daha nesnel bir yaklaşımla açığa çıkararak sanatsal (şiirsel) değeri ortaya koymaya çalışır. İnceleme; imgelem-imge-imgelem (şair imgelemi-yapıttaki imge-okur imgelemi) süreci esas alınarak yapılır.

 Amaç; şair-şiir-okur ve ortam dörtgeninden doğan sanatsal değeri görünür kılmaktır. 

Şiir Çözümleme Tekniğinin Adımları: 

1. Biçim Katmanı

2. Anlam Katmanı

a. Gerçek Anlam Tabakası

b. Rastlantısal Anlam Tabakası

c. Üst Anlam Tabakası

3. Anlatım Katmanı

4. Ses Katmanı

a. Tonlama Ekseni

b. Ezgi Ekseni

c. Şiirsel Ezgi Ekseni

5. Çağrışım Katmanı

a. Çağrıştırma Tabakası

b. Çağrışımsal İmgelem Tabakası

c. Rastlantısal İmgelem Tabakası

6. Coşum Katmanı

7. Estetik Katmanı

a. Şiirdeki Estetik Değer Tabakası

b. Okurdaki Estetik Algı Tabakası

c. Durumsal Estetik Değer Tabakası

8.  Sonuç 

İNCELEME/ÇÖZÜMLEME METNİ

Not: Okuru dikkate değer sonuçlara götüreceği için, incelemeye başlamadan “Rastlantısal Anlam Kuramı” ve “Çağrışımsal İmgelem Kuramı”nın açıklanmasında yarar olduğunu düşünüyorum.

Rastlantısal Anlam: Okurun; yaşamsal değerlerine, izlerine, bilgi ve bellek birikimine yaslanarak, şiirin gerek kastettiği gerek kastetmediği anlatım ve anlam örgüsünden anlamlandırdığı, çıkardığı sonuçtur. Rastlantısaldır ve çağrışımsaldır. Okur zihninde beklenen veya beklenilmeyen imge, olay ve görüntülere yönelirler. Beynimizin çalışma sistemine göre yaşanan mutlak bir süreçtir.

 Çağrışımsal imgelem: Okurun, şairin yönlendirdiği uyaranlar ile kendi yaşamsal varlıkları, kültürel değerleri ve belleğinde kaydedilmiş görüntüler üzerine yaslanarak, zihninde yeni görüntüler ve yeni duyusal alanlar yaratma sürecidir. Şiirin iletileriyle okurda tetiklenen/yaratılan imgelemdir.

 İnceleme esnasında katman, tabaka ve uygulanacak teknik ile kuramlara ilişkin açıklayıcı bilgi, gerektiği yerde verilecektir. Çözümlemeyle ilgili açıklayıcı bilgiler, YATIK ve BOLD yazılmıştır.

 

ÜÇYÜZBİN

 

Bu kıvırcık ateşten yalanlar 300.000

Kimi sularca inanıyorum kimi zulüm yakıcı

Çocuksu, deli deli zincirler boğuntusu gök

Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma

Kadınları çıplak görüyorum koşup seni soyuyorum

Bir açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor bilemezsin

Seni kentlere seni bankalar seni seni 300.000

Seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın

Yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000

Kapattığımız sağanak akşamları açtığımız sabahları 300.000

Elimden tut beni acar balıklara alıştır

Tekin durmayı öğret acıkmış aç kayalarda

Gel amansız pencereme perde ol kurtulayım 

Kalk ellerini yıka bize gidelim

Soyunur dökünür odalarda konuşuruz

Bir o kaldı 300.000

Odalara kapanmak odalarda konuşmak odalarda ölememek

Canımız çekerse sevişiriz de kalk gidelim

Üç sokak ötede bir ev var yeşil gibi sana onu gösteririm

Konuşuruz sevişiriz dövüşürüz 300.000

Benim yırtıcı kuşlara tutkum işte bundan ötürü

Yadırgamadan gökyüzüne aşka acıkmaya alışkın

Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam

Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum

Bir karşı durulmaz istek bir telaşla kendiliğinden

Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma

Sen zenginsin alırım tükenmezsin

Allah gelene kadar sen olursun şiirlerimde bu bir

Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme

Ben adını demesem de anlıyorsun 300.000

Ü ç y ü z b i n

Cümbür cemaat aşka abanıyoruz

 

1. BİÇİM KATMANI

 

Biçim bir yapıtın taşıyıcı kabıdır; yapıtın ön ve derin yapısını oluşturan tüm varlık katmanlarını üzerinde taşıyan taşıyıcı bir düzlemdir.

“Üçyüzbin” şiiri, dörtlük ya da bilinen diğer ölçülerle değil; birimler halinde yazılmıştır. Birimler ve dizeler, anlam akışı ve bütünlüğüne göre kurulmuştur. Uyaklı şiir olamamakla birlikte iç sese dikkat edilmiştir. Şiirde imge kalabalığına düşülmüş gibi görünse de tutarlılık ve bağlaşıklık bu imgelerle kurulmuş, imge dağılımı bütünlüğü oluşturmuş ve sözcük ekonomisi önemsenmiştir. Dil kullanımı sıra dışıdır; temiz ve farkındalık yaratacak ustalıktadır, okuru bağlayıcıdır.  Şiir, nesnel yapısı bakımından var olanlara göre önemli farklılığa sahiptir. Çağın şiir biçimlerine göre sıra dışı bir özellik taşımaktadır. Özellikle dil kullanımı, her şairin yapamayacağı kadar sıra dışıdır.   

Şiirin biçiminde, ender rastlanan üç önemli ayrıntı vardır. Birincisi; şiir, dört birimden oluşmaktadır; bu birimler anlamla doğrusal bir ilişki sonucu kurulmuştur. Birinci birim; toplumdaki olumsuz/kötü insanı, ikinci birim orta direk insanı, üçüncü birim özleneni, dördüncü birim ise bunların açıklamasını yapmaktadır.

İkincisi; 300000’in birimlerde kullanım sayısı ve şiirde toplam kullanım sayısıdır. Ayrıca Üçyüzbin bir kez yazıyla şiirin en sonunda kullanılmıştır. Üç-yüz ve bin rakamları da ayrı bir kodlamadır.

Üçüncüsü ise “sen” sözcüğü birinci birimde yedi kez kullanılmış olmasıdır. Bunun özel bir açıklaması olmalıdır.

Şiir, çağının şiirlerine göre çok iyidir. Hem dil hem de kurgu bakımından önemli farklılıklar taşır. İkinci Yeni ailesinden gibi düşünülse de bu şiir ayrıca ele alınıp değerlendirilmelidir. Yıllara yaygın bilgi ve duyuşun üzerine yazılmış kendine özgü, ayrıksı bir şiiridir.    

Kurguda okura ve eleştirmene önemli ipucu veren bir kodlama söz konusudur. (İleride açıklanacaktır.)

 

2. ANLAM KATMANI

a.  Gerçek Anlam Tabakası

Gerçek anlam tabakasını incelerken, anlambilimin tanımladığı değinmece, değişmece, aktarma, yan anlam gibi alanları “gerçek anlam tabakası” içerisinde bir bütün olarak ele alıyorum. Yani ulaşılabilen anlam, bu tabaka altında incelenmektedir. Burada amaç; şairin, şiirde ne dediğini ve ne demek istediğini ortaya koymaktır.

Bu kıvırcık ateşten yalanlar 300.000

Kimi sularca inanıyorum kimi zulüm yakıcı

Çocuksu, deli deli zincirler boğuntusu gök

Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma

Kadınları çıplak görüyorum koşup seni soyuyorum

Bir açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor bilemezsin

Seni kentlere seni bankalar seni seni 300.000

Seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın

Yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000

Kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları 300.000

Elimden tut beni acar balıklara alıştır

Tekin durmayı öğret acıkmış aç kayalarda

Gel amansız pencereme perde ol kurtulayım

İlk birimde şair; bilinçsizce oluşturulmuş olan ve içini acıtan olumsuzluklardan söz etmektedir. “Bu kıvırcık ateşten yalanlar 300000” derken; yalan, iki yüzlü, yararcı ve para hırsıyla donatılmış insan ile toplumsal yozlaşmaya uğramış insana dikkat çekmektedir. Toplumdaki önemli bir grubun çıkarcı, bencil ve gücü kötüye kullanan tutum takındıklarını, kendisinin bundan çok rahatsız olduğunu “Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma” dizesiyle belirtmektedir. Kadınları ezilmiş, toplumda ikinci palana atılmış durumda gördüğünden gidip bu eziyeti yapanların boynuna sarılmak ve boğmak istediğini söylemektedir. Kapitalist düzenin yarattığı çıkarcı ve bencil insanları, “Seni kentlere seni bankalar seni seni 300.000//Seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın” dizeleriyle tanımlıyor ve ecelinden önce ölmelerini istiyor. Kötülükleriniz, yalanlarınız o kadar çok ki artık sana yetişemiyorum diyor; “Yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000” dizesiyle. Ülkenin kötü günlerinden bu günlere geldiğini, toplumu ezen kesimin kötülüklerine hâlâ alışmadığını belirtiyor. Yaptığın bu kötülükleri, insanları kullanmayı, emeğe saygısızlığını, duygu hırsızlığını ve kolay kazancı bana da öğret ki ben de bu yükten kurtulayım diyerek çaresizliğini belirtiyor. (Kötü insan yüzü) Not: Bu çıkarımı yapabilmek için, şairin şiirde oluşturduğu çağrışım çekirdeklerini çözmek gerekir. Kodlar şiirin bütününde kurgulanmıştır. Şiirde önemli ipuçları veren örtük kulanım vardır ve bunlar, yeri geldiğinde dayanaklarıyla birlikte açıklanacaktır.

 

Kalk ellerini yıka bize gidelim

Soyunur dökünür odalarda konuşuruz

Bir o kaldı 300.000

Odalara kapanmak odalarda konuşmak odalarda ölememek

Canımız çekerse sevişiriz de kalk gidelim

Üç sokak ötede bir ev var yeşil gibi sana onu gösteririm

Konuşuruz sevişiriz dövüşürüz 300.000

Benim yırtıcı kuşlara tutkum işte bundan ötürü

Yadırgamadan gökyüzüne aşka acıkmaya alışkın

Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam

Şiirin ikinci biriminde durum biraz daha farklıdır. Şairin yaşadığı koşullar ve etkilendiği olaylar olumsuzdur. Ancak burada bir umut vardır. Söz ettiği insanlarla (İkinci yüz) dava arkadaşlığı vardır. İyi niyetli, çalışkan ama toplumdaki kötülüklerin giderilmesi için çok etkili olamayan orta direk insanlardır bunlar. Ülkede (şairin dünyasında) yanlış giden çok şey vardır. Kirlenmiş ve paraya tapmış insanlar arasında “ikinci yüz” var ve bunları kendisine daha yakın görmektedir; harekete geçme, direnme gizilgücü var olan insanlar. Yaşanabilir bir dünya kurmak için onlara çağrı yapmaktadır. “Kalk ellerini yıka bize gidelim”, benim bulunduğum yere, kafamda kurduğum o güzel ülkeye gidelim, demektedir, “Bir o kaldı 300.000” dizesiyle. O yeşil gibi olan dünya biraz ötede birlikte oraya gidelim; gelirsen (benim düşlerimi okursan) gösteririm size bu güzellikleri diye üstelemektedir. Bunca haksızlığın karşısında hakkını söke söke alan insanları, dava adamlarını, benim gibileri severim, kalk ayağa yazık etmeyelim şu güzel insanlara ve ülkeye demektedir.  “Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam” dizesiyle, ayağa kalk ve ben tükenmeden tez ol, iş işten geçmeden birlik olup bu soygun düzenini değiştirelim, yeni bir dünya kuralım diye çağrı yapmaktadır.

Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum

Bir karşı durulmaz istek bir telaşla kendiliğinden

Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma

Sen zenginsin alırım tükenmezsin

Allah gelene kadar sen olursun şiirlerimde bu bir

Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme

Üçüncü birimde, “Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum” diyerek burada aydın insandan, üretken insandan, sevgiliden, kendisi gibi güzel insanlardan, daha doğrusu toplumcu ve çağdaş insanlardan söz etmektedir. Bunlar şiirdeki insan tipinin üçüncü yüzüdür; üç yüzlü-binlerden en iyi olan kişilerdir. Şairin aradığı, özlediği sevgililerdir/sevilenlerdir. Senin insan yanın zengindir, sen aydınlıksın, sen benim sevgilimsin demektedir. “Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma” dizeleriyle: Ölümüme kadar benim imgelemimde sen var olacaksın. Aldırma dünyanın/ülkenin bunca tasasına, sen güzel insan olmayı sürdür. Çünkü kavga, gürültü sana göre değil, sana bunlar yaraşmaz, demektedir. 

Ben adını demesem de anlıyorsun 300.000

Ü ç y ü z b i n

Cümbür cemaat aşka abanıyoruz.

Son dizelerde hem kodların çözümünü veriyor hem de seslendiği üç farklı toplum katmanına bir arada diyor ki adınızı söylemesem de zaten siz kendinizi biliyorsunuz. Çünkü ne yaparsak yapalım, biz insanız, iyi ya da kötü olalım, canlı olmanın gereği hep birlikte aşka sarılıyoruz, diyerek insanî ve yaşamsal bir gereklilikle şiiri bitiriyor.

Şiirin bütününe baktığımızda, 300000 rakamının; nüfus ve parayla ilgili çağrışım yaratmak düşüncesiyle kullanıldığı göze çarpar.  Çünkü bu rakam, (çoklu bir rakamdır) nüfus ve parasal ifadenin dışında başka bir şey için yaygın kullanılamaz. Kısacası şiirin anlamsal alanı; kapitalist sistemin insanlara dayattığı yozlaşmış dünyanın başka biçimde anlatımıdır. Şiirin öznesi, mevcut sistemin oluşturduğu toplumdur. Bulunduğu ortamdan son derece rahatsızdır ve içi yanmaktadır; insanları bu duruma düşüren süreç karşısında oldukça duyarlıdır. Şiirin temi, para ve paranın yozlaştırdığı, başka bir söylemle kapitalist sistemin insan davranışlarında yarattığı duruma tepkidir. Bu rakamın daha önceki incelemelerde dile getirildiği gibi, Ankara nüfusuyla veya o dönemin milli piyango büyük ikramiyesi ile ilgisi var mı, buna ilişkin bir kanıt görünmüyor. Ne var ki üç yüzlü-binler diyerek üç yüzü olan toplum katmanlarından söz ettiği ‘birimler arası anlamsal ilişki’den anlaşılmaktadır. Bu, şiirin birimleri ve birimlerin anlam açılımlarına gizlenmiştir. Şair, 300000 ile kastettiği öznenin ipucunu şiirin son biriminde zaten vermektedir. 

 

“Ü ç y ü z b i n

Cümbür cemaat aşka abanıyoruz” diyerek…

 

Ayrıca, “300000” rakamı, nüfus ve parasal kaygının insanda yarattığı algı biçimini birlikte anlatmak için kullanılmıştır. 300000 yedi kez kullanılmıştır; insan duyu organlarının başımızda yedi tane oluşu (2 kulak, 2 göz, 2 burun deliği ve bir ağız) veya vücuda açılan yedi organ (2 kulak, 2 burun, 1 ağız, 2 genital organ). (8’inci ise doğumdan önce asıl beslenme bağı olan göbek deliğidir) bu savı desteklemektedir. Vücuda açılan yedi delik ve anne karnında beslenme bağından (7+1) (7 kez 300000+Üçyüzbin) koduyla verdiğini gösteriyor. “Sen” adılı, birinci birimde özellikle yinelemelerle yedi kez kullanılmıştır. İnsanın ruh ve fizik dünyasını oluşturan yedi delik ve yedi duyusundan yola çıkıldığını, (Mevlana’nın ortaya koyduğu felsefe) ayrıca “sen” sözcüğüyle doğrudan TOPLUMU gösterdiğini söyleyebiliriz. Türk Şiirinde, bir çoğunluğu, rakamsal çoklukla anlatmanın bir örneğidir şiir. Zaten Turgut Uyar gibi donanımlı, Toplumcu Gerçekçi bir şairden, iki kişiyi hedef alan ve sözcüklerin gerçek anlamlarıyla şiir kurmasını beklememeliyiz; Göğe Bakma Durağı şiirinde olduğu gibi…  

  b. Rastlantısal Anlam Tabakası

Okurun algı, anlama, bellek, bilgi birikimi, düşünme biçimi ve yaşamsal değerlerine göre şiirden ulaşacağı anlam ile zamanın getirilerine bağımlı olarak şiirin uğrayacağı anlamsal genişlemeye “rastlantısal anlam” diyorum. Bütün sanat dallarında okur ve yapıt arasında oluşan böyle bir anlamsal süreç vardır. Genellenebilir, tanımlanabilir, benzer sonuca ulaşır ve izlenebilir olması nedeniyle sanatsal bir kuram olarak önerilmiştir.

Rastlantısal anlam; gerek çoğul anlam nedeniyle gerekse okur algısına bağlı olarak oluşan ve okur imgelem olanaklarını gerçek anlamın daha ötesine/uzağına taşındığını gösteren bir alandır. Sanatsal ifadenin görünürlüğüne katkı sağlaması açısından önemlidir.

 

Rastlantısal anlam, her okura göre değişiklik gösterebilir. Üçyüzbin şiiri sıra dışı bir şiirdir ve mantıksal sırayı bilinçli bozan ve anlam dizgesini kıran bir biçimde yazılmıştır. Ancak anlam alanı, yaşam ve insanın son zamanlardaki yozlaşmasıyla ilgilidir. Yozlaşmayla ilgili olmasına karşın şairin kime seslendiği konusu bilmece gibidir. Eğer “sen, 300000 ve üçyüzbin” ile neyi söylemeye çalıştığını bulamaz ve onlara değişik anlam verirsek şiirin; sevgiliye veya belirli bir kadın için yazıldığını da düşünebiliriz. Rastlantısal anlam, şairin neyi dediği veya neyi kastettiği ile çoğu zaman örtüşmez. Aşağıya çıkarılan her bir alışılmamış bağdaştırma kendine özgü anlam alanı doğurmaya yeterlidir. Ayrıca, dil kullanımından uzanılacak çok geniş bir anlam alanı vardır. Bu da sanatta arzu edilen çoğul anlama varmaktır ve okurda geniş imgelem alanı oluşturmaktır. Bu denli geniş rastlantısal anlam alanı yaratabilmek her şairin yapabileceği bir iş değildir; burada Türk şiiri, Turgut Uyar gibi büyük ustaları beklemiş demek gerekiyor. Aşağıda örneklerine bakalım:

Kıvırcık ateşten yalanlar//kimi zulüm yakıcı//deli deli zincirler boğuntusu gök//Elimde kolumda senin seslerin//Kadınları çıplak görüyorum//açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor//Seni kentlere seni bankalar seni seni//bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum// Kapattığımız sağnak akşamları//açtığımız sabahları//acar balıklar// acıkmış aç kayalar//amansız pencereme perde ol//

Odalarda ölmemek//yeşil gibi//Benim yırtıcı kuşlara tutkum//aşka acıkmaya alışkın//elim kolum dağınıksa//  

Ağustos çeşmeleri yüzüne//Bir serin renk anlıyorum//zenginsin alırım tükenmezsin// kuruntu sorunlarına// boğuntuya gelme// Yadırgamadan gökyüzüne

Öncelikle yukarıya çıkardığım alışılmadık bağdaştırma, sapma ve imgesel söyleyişler; güçlü çağrışım çekirdek[4]lerini oluşturmaktadır. İkincisi ise çok geniş bir çağrışım yelpazesi[5]ne sahip dil kullanım biçimidir. Ayrıca, çağrışım saçağı[6] yaratma yetkinliği, son derece güçlüdür ve kolay ulaşılamaz bir söz kullanımıdır.

 Alışılmamış bağdaştırmaların her biri, tek başına rastlantısal anlam doğurma gizilgücü taşımaktadır. Bunları tek tek ele aldığımızda ulaşacağımız rastlantısal anlam alanı o kadar geniş ki şaşırmamak elde değildir. Örneğin “Kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları 300.000” Cumhuriyet tarihini ne kadar güzel özetliyor, değil mi? Kurtuluş savaşıyla bir akşamın kapatıldığını ve yeni bir sabahın açıldığını söylüyor. Hatta kurulan yıkılan devletlere gönderide bulunuyor. Bu dize bir sevgiliyle yaşanan bir olaymış gibi sığ olarak da yorumlanabilir. Dizelerin sırası, olaylar tarihine götürmektedir bizi. Örneğin; “Kıvırcık ateşten yalanlar 300000” dizesi, şiirin nasıl bir havada sürdürüleceğini ve nereye yöneleceğini söylüyor zaten. Bu dize, yalan dolan üzerine kurulmuş toplumsal bir sıkıntıyı ortaya koyuyor ve bunlar arasında sayısız kötülüklerin okur imgeleminde yeniden yaşanmasını sağlıyor. Örneğin ticari ilişkiler, çıkara bağlı politik ilişkiler, insanlar arasındaki ikili ilişkiler, hukuk, eğitim vs. gibi.   Rastlantısal anlam tabakası biraz da okur bilgi, bellek ve yorum gücüyle ilgilidir. Tarih, olay ve sanat arasında ilişki kurma yetisi zayıf olan ve duyarlı olmayan bir okur çok geniş anlam alanına ulaşamayabilir. Rastlantısal anlam kuramı, okurun düzeyine göre ulaşacağı imgelem dünyasını çözmek ve bunun gibi durumları açıklamak için sistemli bir süreçtir.

Rastlantısal anlam, aynı zamanda okurun bilinç ve belleğinin gücüyle ilgilidir. 300000 rakamının para ve nüfus dışında kullanım alanı olmadığı, yedi rakamının insan duyularıyla ve fiziksel yapısıyla ilgili olduğu bilinmiyorsa burada ulaştığımız “anlam alanını” düşleyemeyiz bile. Ayrıca geçmişte yazılmış bir eserde, “Şiirde Anlamsal Devinim” tamlamasıyla tanımladığım durum, bu şiirde çok açık bir şekilde kendini göstermektedir. Çünkü, anlam alanı yalnızca rastlantısallığa açık değil; aynı zamanda zamana ve bilgi genişlemesine göre anlam kayması ve genişleme yeteneğine sahip bir şiirdir. Örneğin “Benim yırtıcı kuşlara tutkum işte bundan ötürü” dizesi gelecekte şiirdeki anlamın yönünü bile değiştirebilir. “Yırtıcı Kuş” tamlaması, gelecekte bir siyasi örgütün, terör örgütünün simgesi veya bir ulusun politik söylemi haline dönüştüğünü varsayalım. Bunun, çoğunluğun yoğun ilgi gösterdiği bir durum olduğunu varsayalım. Bu ve buna benzer durumlarda, şiirdeki anlamsal genişleme veya kayma olmak zorundadır. Şiirde bu gizilgüç yüksek düzeyde vardır. Şiirin (yapıtın) anlam alanı sürekli devingendir; bu çağdaş sanat anlayışının başat konusudur.

Bu aşamada bir konuya daha değinmeliyim: “açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor” dizesi olumlu ve cinselliği çağrıştıran bir dize gibi geliyor değil mi? Oysa bu dize, şairin yaşama ve çıkarcı bencil insanlara karşı duygu ve düşüncelerinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Yalanla emeği sömüren insanlara karşı kızgınlığını anlatıyor.

“Üç sokak ötede bir ev var ‘yeşil gibi’ sana onu gösteririm” dizesini ele alarak rastlantısal anlam tabakasına bir örnek daha verilim. Yeşil, İslam felsefesinde başka bir anlamdadır. Bu yönde bir çağrıştırma da söz konusudur. Mistik düşünce sahibi insanlar, yeşil ev benzetmesine dayanarak gerçek anlamın ötesinde başka bir anlam yükleyebilirler. Şiirin genel anlam alanından baktığımızda, yeşil ev benzetmesi, şairin kafasında kurguladığı güzel/yeni dünyadır. Özlediği dünyanın yerine kullanılmıştır. Yani çağdaş, insanların birbirini ezmediği, emeklerini çalmadığı bir dünyadan söz etmektedir. Çabayla, savaşımla ulaşılabilecek bir yerdir; ‘üç sokak ötesi’ kadar yakındadır orası. Bolluğun, güzelliğin olduğu yerdir.

Yukarıda çıkardığım, “alışılmadık bağdaştırma, sapma ve imgesel söyleyişler”in her biri kendi başına gerçek anlamın ötesinde yeni anlam alanına açılma olasılığı taşımaktadır. Bu yüzden şiirde rastlantısal anlam alanı çok geniştir; her imgenin okuru farklı imgelem dünyasına yöneltmesi olasıdır. Yapıtı yapıt yapan temel özelliklerden bir tanesidir. Şunu demek istiyorum, bunun dışında başka bir anlama ulaşılmaz ya da ben söylediğim gibi anlaşılmak isterim beklentisi taşımayan bir şiirdir.

Not: Örtük ve anlam alanı geniş dil kullanan sanatlarda, çokanlamlılık, çağrışımda rastlantısallık dolayısıyla anlamda rastlantısallık mutlaktır. Bir başkası, daha başka anlam alanlarına varabilir; bunun sonu ve sınırı yoktur.

c. Üst Anlam Tabakası

Gerçek Anlam Tabakası ve Rastlantısal Anlam Tabakasından ulaştığımız sonuçları değerlendirdiğimizde, Üst Anlam;

Kapitalist sistemin, yaşam ve insan davranışlarında yarattığı duruma tepkidir şiirin teması. Toplumsal ve yaşamsal sorunların çözümü, çağdaş insanların mücadelesiyle olasıdır. Yaşanabilir yeni dünyayı kurmak için yozlaşmamış insanları mücadeleye çağırmaktadır.

3. ANLATIM KATMANI

Şiirin şiir olmasını sağlayan şey, anlamın üzerine giydirilmiş anlatımdır; doğal dili aşan, okur duygularını ezen ve algıyı sarsan anlatımdır. Bu nedenle, anlatımın gücü yazın sanatlarında ayrı bir yetenek ve ustalık konusudur.  

Şiirde, çok sayıda alışılmadık bağdaştırma vardır. İmgeler az rastlanan biçimde kurulmuştur. Dizeler, çoğunlukla benzetme, sapma, alışılmadık bağdaştırma ve imge kuruluşlarından oluşmaktadır. Alışılmadık bağdaştırmalar, o kadar zihin sarsıcı ki şairin imgelem dünyasının (esin kaynakları dahil) ne kadar yoğun, dolu ve donanımlı olduğunu gösteriyor. Bunlar, şairin yaratıcılığından değil; aynı zamanda sahip olduğu bilgi ve bilginin yorumu üzerine kurulmuş imgeler olarak karşımıza çıkıyor. Şiirde kurguladığı dünya ile arzuladığı yaşam şekli, aydın, çağdaş ve donanımlı insanın öngörebileceği özlem duyulan bir dünyadır. Şiirde topluma yeni bir dünya önermektedir.

Bu dizelerle; algıyı sarsıntıya uğratmış, okurun duygularını aşan gerçekliği daha görünür kılmıştır. Toplumsal gerçekliği olabilirlik ölçülerinin ötesinde bir görünüşe taşıyarak okuru hayranlığa taşımıştır. Şiir akıcılık ve çekicilik açısından oldukça iyidir; ancak anlaşılırlık durumu, okurun bilgi birikimine bağımlıdır. Okurun birikimi zayıfsa bu şiirden ulaşacağı imgelem oldukça kısıtlı görünüyor. Anlatım, çoğul anlam doğurmaya çok açıktır dahası yöneliktir.

 Anlatımdan anlama yönelmek, şiire özgü ayırıcı bir özelliktir.

 Şair, şiirinde anlatımdan anlama yönelerek algı uyarıcı olanakları sıra dışı bir biçimde kullanmıştır. Şiir; alışılmamış bağdaştırma, benzetme, değişmece, değinmece gibi söz sanatları ile okurda bakış ve düşün açısını değiştiren, mantığına yumruk atan ve şiir diline estetik değer katan anlatıma sahiptir. Anlam ve anlatım bütünselliğini çok iyi tasarlamıştır; yalın bir dil ile toplumsal yaşamı ele alarak okurda duyarlılık yaratacak olay/olguları görünür kılmıştır. Yalın, içtenlikli, özgün, özlü ve ayrıksı anlatımla lirizmi doğurmuştur. Şair, algı yönetici, dayatıcı ve öğretici bir dil kullanmamış, şiirsel/sanatsal bir yaklaşım sergilemiştir. Günlük dili olabildiğince kırmış, özgün ve sıra dışı bir şiir dili kurmuştur. 

Örneğin “Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme” dizesinde; genel durum, toplumsal sorunlar ve buna karşı insanın tutumunu anlatmak için hem sapma hem alışılmamış bağdaştırma kullanmış, ayrıca dil mantık dizgesini kırmıştır.

Örneğin;

“Yadırgamadan gökyüzüne aşka acıkmaya alışkın

  Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam” 

Birinci dize doğrusal bir söyleyiş olmadığı gibi sapma, alışılmadık bağdaştırma ve değinmece gibi söz sanatlarını içermektedir. İkinci dize, doğrusal bir söyleyiş biçimindedir ve birinci dize kadar yoğun değildir; buna karşın imgesel gücü ile imgelem yaratma gücü yüksektir. 

Sonuç olarak anlatım, sıra dışıdır ve algı sarsıcıdır; özgündür. Çok iyi düzeydedir. Dahası çağının en iyileri arasındadır.    

4.  SES KATMANI

Not: Tonlama ekseni ve ezgi ekseni, şiirsel ezgi eksenini doğurmaktadır. Bunlar aynı eksen üzerinde hareket ettiğinden dolayı yinelemeye düşmemek için şiir, “şiirsel ezgi ekseni” açısından incelenecektir.

Bu kıvırcık ateşten yalanlar 300.000

Kimi sularca inanıyorum kimi zulüm yakıcı

Çocuksu, deli deli zincirler boğuntusu gök

Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma

Kadınları çıplak görüyorum koşup seni soyuyorum

Bir açıcı gerdanlık görsem boynun aklıma geliyor bilemezsin

Seni kentlere seni bankalar seni seni 300.000

Seni zamansız ölümlere karşı koyuyorum hep aklımdasın

Yükün ağır, bir irisin bir ufaksın yetiştiremiyorum 300.000

Kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları 300.000

Elimden tut beni acar balıklara alıştır

Tekin durmayı öğret acıkmış aç kayalarda

Gel amansız pencereme perde ol kurtulayım

Yukarıdaki dizelerde, -en-, -in- sesi, patlayıcı tonsuz -ş-, -k-, -c- ve -ç- sesi ile titrek -r- sesi baskındır; bu seslerin harmonisiyle şiirsel ezgi doğabilir. Ayrıca -u-, -ı- -i- -a- ve -e- sesi dengeli kullanılarak ses uyumuna özen gösterilmiştir. -in- sesleriyle hem iç ses uyumu hem de dış ses uyumu oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu birimde 300000 fazla kullanılmış ve in sesiyle dış ses uyumunu oluşturuken -üç- ve -yüz- sözcükleri söyleyiş zorluğu ve tonsuz patlayıcı sesler ile akıcı sesler bir arada kullanıldığından şiirsel ezgiyi sıkıntıya sokmaktadır. Şiirdeki ses akıcılığına engel olmaktadır. -k-, -ç-, -c- patlayıcı sesler yoğun kullanılmıştır. Sesin anlamla bağıntısı vardır; olumsuz anlama bağlı olarak patlayıcı ve titrek sesler fazlaca kullanılmıştır. Bunlar da şiirsel ezgiyi zorlamaktadır. Yatay ses uyumu iyi olmasına karşın düşey ses uyumuna dikkat edilmemiştir. Örneğin dizelerin son hecelerinde -in- sesi baskın olmasına karşın -r- ve -a gibi akıcılığı bozan sesler kullanılmıştır.

Kalk ellerini yıka bize gidelim

Soyunur dökünür odalarda konuşuruz

Bir o kaldı 300.000

Odalara kapanmak odalarda konuşmak odalarda ölememek

Canımız çekerse sevişiriz de kalk gidelim

Üç sokak ötede bir ev var yeşil gibi sana onu gösteririm

Konuşuruz sevişiriz dövüşürüz 300.000

Benim yırtıcı kuşlara tutkum işte bundan ötürü

Yadırgamadan gökyüzüne aşka acıkmaya alışkın

Zamansız gelme elim kolum dağınıksa sarılamam

 

Birimde -z-, -ş- ve -ç- sesi oldukça baskındır. İnce seslilerle kalın seslilerin dağılımı çok iyidir. Bu sesleri, -l-, -m- ve -r- gibi akıcı seslerle beslemektedir. Diğer bir deyişle, tonlu patlayıcı ve tonsuz sızıcı sesleri -l-m- ve -r- gibi akıcı seslerle besleyerek şiirsel ezgiyi doğurmaktadır. Bu birimde, birinci birimde olduğu gibi ses akıcılığını bozan belirgin bir durum yoktur. Yani frekans aralığının dışına taşan ses yoktur.  İç ve dış ses uyumu sağlanmış ve şiirsel ezginin altyapısı kurulmuştur. Düşey ses uyumuyla yatay ses uyumunda patlayıcı ya da zorlayıcı bir kullanım yoktur.

Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum

Bir karşı durulmaz istek bir telaşla kendiliğinden

Bir serin renk anlıyorum aydınlık gözlerinden sorma

Sen zenginsin alırım tükenmezsin

Allah gelene kadar sen olursun şiirlerimde bu bir

Boş ver kavgalara kuruntu sorunlarına boğuntuya gelme

-s-, -ş-, -z- gibi sızıcı sesleri; -ö-, -ü-, -i- ince ve -l-, -m-, -r- akıcı sesleriyle besliyor. Şiirsel ezginin oluşumunda önemli rol oynayan bu sesler, aynı zamanda anlamla da bütünleşiyor.  İç ses ve yatay ses uyumu oldukça iyi ancak düşey ses uyumu aynı inceliği taşımıyor.

Ben adını demesem de anlıyorsun 300.000

Ü ç y ü z b i n

Cümbür cemaat aşka abanıyoruz.

Üç dize yukarıdaki ses düzenini daha yumuşatıcı bir özelliğe sahiptir; bu dizelerde şiirsel ezgi açısından belirgin bir durum yoktur.

Sonuç: Söz ve ses dizilimi açısından baktığımızda, şiirsel ezgiye esas yatay ses uyumu çok iyi, düşey ses uyumuna yeterince dikkat edilmemiştir. Şiirin anlam bütünlüğü açısından bunun fiziksel bir durum olduğunu değerlendiriyorum. Şöyle ki; ilk birim kötü insanı, ikinci birim biraz daha iyi insanı, üçüncü birim ise sevdiği insanı anlatmaktadır. Dolayısıyla her birimin ses düzeni yüksek ton ve ritim ile düşük ton ve ritme doğru ilerlemek zorundadır; şair de zaten şiirsel ezgi altyapısını öyle kurgulamıştır. Kısacası bu durum, anlamsal ritim gereğidir. Bunu şöyle özetleyebiliriz: Anlamsal ve dize içi ritim ile dizeler arası ritme esas ses kurgusu çok iyidir. Şiirsel ezgiye esas ses altyapısı çok iyi düzeyde kurulmuştur. 

Şiir, üç temel taşı üzerine kurulur; anlam, anlatım ve ses. Bu şiirde, üç katmanın birbiriyle olan ilişkisi, dengesi ve armonisi (ses uyumu) çok iyi kurulmuştur. Ses konusu, diğer katmanlara göre biraz göz ardı edilse de çağının akranları arasında ses açısından en iyisi olduğunu söyleyebiliriz. 

Şiirin ses düzeninden ulaştığım en önemli sonuç şudur: Şair, birinci birimde yozlaşmış ve paraya tapan insan topluluğuna içini acıtır derecede kızmasına karşın şiirde kurduğu ses düzeninde bağırma ve aşağılama duygusu doğuran tonlama ve ritme rastlanmamaktadır. Çağdaş sanatta aranan en önemli özelliklerden bir tanesi de kanımca budur. Yapıt, okurun duygularını ses, anlam ve anlatımla ezebilir ama ona dayatıcı ve öfkeli tavır göstermemelidir. Burada ayrıntıya girmeyeceğim, kısaca şöyle diyebiliriz: Ses, şiirin duyusal dünyasını gösteren fiziksel bir katmandır; anlamla bir arada değerlendirilmelidir.

 

5.  ÇAĞRIŞIM KATMANI

a.  Çağrıştırma Tabakası

Çağrıştırma tabakası, okurda anlamsal, işitsel ve görsel uyaranlar ile yönlendirmeleri sağlayan varlıklar düzlemidir. Bu tabaka, şiirde veya bir sanat eserindeki çağrışımı sağlayan gereçlerin oluşturduğu bir alandır. Bir anlamda çağrışımı doğuran somut ve soyut veriler dizinidir. Çağrışım çekirdeği ise okurun kültür ve bilgi varlıklarını uyandıran, okuru daha geniş imgeleme taşıyan şiirdeki belirlenebilir söz varlıklarıdır. İncelemenin bu aşamasından itibaren okurun şiirin varlık katmanlarını algı biçimi esas konumuz olacaktır.

Çağrışım çekirdekleri;

Kıvırcık ateşten yalanlar/3000000/kimi zulüm yakıcı/deli deli zincirler boğuntusu gök/ senin seslerin/Kadınları çıplak görüyorum/açıcı gerdanlık/boynun aklıma geliyor/kentlere/ bankalara/ bir irisin bir ufaksın/Kapattığımız sağnak akşamlar/açtığımız sabahlar/acar balıklar/ acıkmış aç kayalar//amansız pencerem/ perde ol/Kimi sularca/yükün ağır/tekin durmak//

Odalarda ölememek/yeşil gibi/üç sokak ötesi/yırtıcı kuşlar/aşka acıkmaya alışkın/elim kolum dağınıksa//  

Ağustos çeşmeleri yüzüne//Bir serin renk/zenginsin/alırım tükenmezsin// boğuntuya gelme/ kuruntu sorunlarına//

Yukarıya çıkarılan çağrışım çekirdeklerinin her biri, hem istenen yönde çağrışım yapma yeteneğine sahiptir hem de rastlantısal anlam alanı kurma yeteneğine sahiptir. Buna bağlı olarak şiir, yüksek düzeyde Çağrışımsal İmgelem yeteneği taşımaktadır. (İleride açıklanacak)

Örneğin, ağustos çeşmeleri yüzüne alışılmadık bağdaştırmasından yola çıkan okur, ağustosta suyu kesilen çeşme anlayabilir veya gürül gürül akıp sıcakta insanı susuzluktan kurtaran çeşme şeklinde bir çağrışıma gidebilir.

Alında her sözcüğün bir çağrışım gücü vardır; ancak burada imgesel değer taşıyan söz ve söz tamlamalarını esas almak durumundayız. Yukarıda çıkarılan söz ve söz tamlamaları, daha geniş çağrışım gücüne sahip olanlardır. Amacımız, Çağrışımsal İmgelem Tabakası ve Rastlantısal İmgelem Tabakasını belirleyerek şiirin çağrışım ve imgelem yaratma gücünü ortaya çıkarmaktır. Yani şiirin insan üzerindeki ETKİSİNİ ortaya koymaktır; şiirin etkinliğini.

b. Çağrışımsal İmgelem Tabakası

Çağrışımsal imgelem tabakası, şairin yönlendirdiği uyaranlar ile okurun kendi yaşamsal varlıkları, kültürel değerleri ve belleğinde kaydedilmiş görüntüler üzerine yaslanarak zihninde yeni görüntüler ve yeni duyusal durumlar yaratma alanıdır. Okur ve yapıt arasında oluşan imgelem süreci vardır; algı-anlama-düşünme sonucunda mutlak oluşan/yaşanan bir durumdur.

Çağrışımsal imgelem her okura göre değişiklik göstereceğinden bunu birkaç örnekle açıklamaya çalışalım.

Çağrışım çekirdeklerini ele aldığımızda örneğin;

Kıvırcık ateşten yalanlar: Dönemin toplumsal, yaşamsal, siyasal ve ekonomik koşullarına okur zihnini yönlendiren geniş bir çağrışım yelpazesi vardır. Okur, belleği ve yaşamsal algıları oranında imgeleme ulaşacaktır bu alışılmadık bağdaştırmadan. Bunun çağrışımıyla; ezilmişliğini, kelepçelendiğini veya yalandan dolayı belleğinde yer etmiş kötü olayları zihninde yaşamaya başlayacaktır. Şair, içinde sıkıntı çekilerek yaşanan tutum ve yoz bir ortamdan söz etmektedir ve bu okuru kavrayacak bir konudur. Çok sayıda örnek verilebilir. Her kişinin yaşamsal birikimine göre değişen bir imgelem yaratma gizilgücü vardır.  

Boynun aklıma geliyor: İlk bakışta cinselliğe yönelen bir çağrışım saçağı vardır; ne var ki şiirin anlam bütününden bunun cinsellik olmadığı, idamdan söz edildiği düşünülebilir veya okur algısına göre anlam değişebilir. Tarihteki idamlara kadar giden bir imgelem yaratabilir. Örneğin ben “boynun aklıma geliyor” sözünü ilk okuyuşumda düşünmeksizin Adnan Menderes’in idam sehpasındaki fotoğrafı gözümün önüne geldi. Şiir nerede, bu olay nerede? Başka biri, Deniz’lerin idamını düşünebilir veya daha farklı… (rastlantısallık ve çağrışımsallık)

 Acıkmış aç kayalar; alışılmadık bağdaştırması, okurun başından geçen olaylardan başlayıp belleğinde yer eden önemli olaylara kadar çağrışım yaratabilir. Aç ama yalnız kendisini ve yemeyi amaç edinen, diğerlerine karşı son derece sert olan, onları kullanan insan ve parasal kaygıya dayandırılmış toplumsal düzeni düşünmeye yöneltmektedir. Alışılmadık bağdaştırmalar, okurun yaşamını ve belleğinde yer alan yaşamsal anılarını canlandırır; çağrışımsal imgelem yaratırlar ve okuru değişik düş/düşünce katmanlarına yollarlar. Bu şiirde sınırlanması olası olmayan çağrışım yeteneği vardır ve buna bağlı olarak okurda yaratacağı çağrışımsal imgelem çok geniştir. 

Şiirin söz dizilimine ve imge kurgusuna baktığımızda, okurda yaratacağı çağrışımsal imgelem tabakasının çok geniş bir düzlemde olduğu, böyle bir şiirin ancak donanımlı bir şair imgeleminden doğduğunu söyleyebiliriz.   

Sonuç olarak şunu diyebiliriz: Şiir; örtüktür ve ilk okuyuşta çağrışımsal imgelem oluşturma yeteneği az görülebilir. Şiirin, tarihten toplumsal olaylara, oradan ikili aşk ilişkisine kadar açılan ve çağın sorunlarının çözümüne yönelen geniş/bütünlüklü bir anlam alanı vardır. Şiir yalın, algı sarsıcıdır; alışılmadık bağdaştırma ve imge açısından çok güçlüdür. Buna bağlı olarak, okurda yoğun olarak çağrışımsal imgelem yaratma gizilgücü taşımaktadır.

c. Rastlantısal İmgelem Tabakası 

Rastlantısal İmgelem Tabakası, şiirdeki çağrıştırma tabakasına bağlı ya da bağımsız söz varlıklarından esinle okur tarafından ulaşılan, eserde beklenmeyen ve kastedilmeyen imgelem olanaklarıdır. Şiirdeki bir sözcükten ulaşılabileceği gibi tamlama, dize veya şiirin bütününden ulaşılabilen bir imgelem sürecidir. 

Bu tabaka, rastlantısal anlam tabakası gibi, okurun donanım, deneyim ve belleğinin durumuna bağlıdır. Bu yüzden, birkaç örnek ile açıklayarak gerisini okurun alımlama ve imgelem yetisine bırakalım. Bir anlamda şiirdeki çağrışım çekirdeklerinin okurda yarattığı imgelem şiirin çağrışım yelpazesi içinde olmayabilir.

  Örneğin, “Sen zenginsin alırım tükenmezsin” dizesini ele alalım. Buradaki “sen” okurun alımlamasına göre zengin ve yetki olarak güçlü bir kişiyle özdeştirilebilir veya hoşgörülü bir insanı anımsatabilir. Oysa şair burada, toplumsal olaylara duyarlısın ve toplumu ilgilendiren konularda yeterince donanıma sahipsin demektedir. Buna karşın okur, maddi zenginlikle ilgili bir imgelem dünyasına yönelebilir; çünkü okurun bilinçaltına kadar işlemiş olan para kazanma kaygısı imgelemin bu alanda kurulmasına iter. 

Şair “Kapattığımız sağnak akşamlar açtığımız sabahlar” derken bir kadınla geceyi kapatmış sabah onunla uyanmış olmaktan söz etmiyor. Okur böyle bir imgeleme yönelebilir. Bana göre, kurtuluş savaşı gibi tarihteki ölüm kalım savaşlarından ve yerine yıkılan kurulan devletlerden söz etmektedir. Bunu tam tersini söyleyecek olursak; şair böyle demek istememiş ancak ben böyle bir sonuçla tarihin derinliklerine ilişkin bir imgelem dünyasına girmişsem, çıkarımım ve sonunda ulaştığım imgelem alanı rastlantısal imgelemdir. Veya okur olarak ben böyle bir imgelem evrenine girmedim de kendi yaşamında iyi ve kötü günlerime ilişkin bir imgelem kurdum. Bu da rastlantısal imgelem alanına giren bir sonuçtur.

Çağdaş sanat anlayışında yapıtın okurda yarattığı imgelem dünyası ne kadar geniş ve rastlantısal ise yapıt, o kadar güçlüdür, demektir. Ayrıca anlamsal genişlemeye açık demektir. Çoğul anlam ve ileti yeteneği var demektir. Estetik kaygıyı o denli tetikleyeceği anlamına gelir.

Şiirdeki bütün çağrışım çekirdeklerini ayrı ayrı incelemeden şunu söyleyebiliriz: Sözcük seçimi, söz sanatları ve imgeler, özellikle alışılmadık bağdaştırmalar, dizeler ve şiirin bütünü; sayısı belirlemeyecek kadar çok rastlantısal imgelem yaratma gücüne sahiptir. Şiirde eksiltili anlatım ve örtük dil fazlaca kullanılmıştır. İşte bu durum, okurda rastlantısal imgelem doğurma gizilgücüne artırmaktadır. Hatta şiir, örtük kullanım sayesinde o kadar geniş anlam alanına sahip ki rastlantısal imgelem yaratma gücü neredeyse sınırsızdır.

Rastlantısal anlamrastlantısal imgelem ve buna bağlı olarak oluşan çağrışmsal imgelem, şiirle okur arasındaki alımlama ve etkileşimden doğan mutlak bir süreçtir. Türk şiirinde ve sanat dünyasında başka şekillerde anlatılmaya çalışılsa da buradaki oluş ve işleyiş süreci sanat evreninde tam olarak tanımlanmamıştır. Yapıtın algılanması ve alımlanmasından estetik hazzın doğumuna kadar olan süreç, bu üç tanımlamayla karşılanabilir düşüncesindeyim. İşte bir şiirin sanat değeri, buralarda aranmalıdır. 

 

6.                  COŞUM KATMANI

Coşum, şiirde incelediğimiz beş katmanın okurda yarattığı toplam duygulanım sürecidir; estetik haz/estetik beğeni doğmadan önce okur duygularındaki duyarlılık ve taşkınlık durumudur. Başka bir deyişle, estetik beğeniden önce izleyici/okur duygularının belli bir kıvama ulaşmasıdır.

Şiirdeki anlam duygu değeri, anlatım sıra dışılığı, sarsıcılığı ile çağrışım zenginliği; okurda duyarlılığı artıracak ve duygulanımı tetikleyecek niteliğe sahiptir. 

Bu şiirde anlam ve anlam çevresinde kurulan imgeler, duyarlı olduğumuz bir konu ile ilişkilidir. Toplumsal yaşama karşı duyarlılığın resmidir. Ülke ve insan sevgisinin dışavurumudur. Dolayısıyla duygu değeri oldukça yoğundur ve okurda duygulanım ve duyarlılık yaratma gizilgücü yüksektir. “Gel amansız pencereme perde ol kurtulayım//Konuşuruz sevişiriz dövüşürüz 300.000//Senin ağustos çeşmeleri yüzüne özlemle eğiliyorum” dizeleri şairin duyarlılığını, bu duyarlılıktan doğan sinerjiyi okurla buluşturmaktadır. Dolayısıyla okurda duyarlılık yaratma yeteneği yüksektir. Okurda bu duyarlılık yaratılabiliyorsa estetik hazzın doğum sancısı başlamış demektir. Estetik değer, duyulur duruma gelmiştir, demektir.

Gerçek anlam tabakasında, alışılmamış bağdaştırma, sapma ve imgeleri çıkardık. Neredeyse bunların her biri okurun derinliklerine saplanacak söyleniş biçimlerine sahiptir.

Bilindiği gibi şiirde salt anlam değil; anlamın nasıl iletildiği (anlatıldığı) de önemlidir. Bu şiirde anlamdan ziyade duygu yoğunluğunun anlatım katmanında yoğunlaştığını söyleyebiliriz. Anlatımın sarsıcı ve etkileyici olması, diğer şiirlerden ayırıcı bir yanının olduğunu gösterir. Şiir; anlam, anlatım ve ses ile okurun duygularını ezebiliyorsa, duygu değerini yeterince okura geçirebiliyorsa her sanatta olduğu gibi başarılı eserdir; coşumu yüksek demektir. 

Anlatım; sıra dışı, algı sarsıcı ve yalındır. Okuru kavrayan ve okurun duygularını ezen bir dil kullanmıştır şair. Bu yüzden coşumu sağlama gücü oldukça yüksektir.

Okurda coşumu sağlayan en etkin fiziksel varlık şiirsel ezgidir. Şiirsel ezgiye esas ses, düşey ses dengesi dışında çok iyi seviyede kurulmuştur. Ses, anlam ve anlatım üçlüsünün sinerjisi; şiiri okur üzerinde daha da etkili duruma getirmiştir.

Şiirin çağrışım gücü, çağdaşlarına göre çok yüksektir; rastlantısal anlam ve çağrışımsal imgelem yaratma gücü sınırsız denecek kadar geniştir. Çağdaş sanat eserinde aranan en temel özellik budur. Okurda duygulanım ve duyarlılık sürecini yaşatacak en duyarlı anlam alanı tem olarak ele alınmıştır; bu da coşum katsayısını artıran bir durumdur.

Tutku, duygu ve özlemlerini; yalın, içtenlikli, özgün, özlü bir biçimde anlatmıştır. İlk bakışta şiirde lirizm yok gibi görünmektedir; oysa şiirin anlam alnına girildiğinde lirizm varlığı ortadadır. Şairin toplumsal olay ve olgulara karşı duyarlılığı, hatta yaşama evrensel bakışı dizeler aracılığıyla doğrudan okura yansıtılmaktadır.    

Sonuç olarak; şiirin coşum değeri çok yüksektir.

 

7.  ESTETİK KATMANI

a.   Şiirdeki Estetik Değer Tabakası

 Şiir ile okur iletişime geçtiğinde, yapıtın üzerinde iyi, yüce, oran, simetri, güzel, uyum gibi kavramların toplam değerini hissederiz ki buna sanat eserindeki “estetik değer” diyebiliriz. Anlatım, ses, anlam, çağrışım ve coşum, hoşlanma ve haz duygusunu harekete geçiriyorsa şiirde estetik değer güçlüdür sonucuna ulaşabiliriz. 

İnceleme sonuçlarına dayanarak şiiri estetik değer açısından ele aldığımızda; ‘tem’in duygu değeri ve duyarlılık yaratma gücü oldukça yüksektir. Anlatım yalın, sarsıcı ve etkileyici dil ile kurulmuş, yüzeysel bakıldığında duyumsanmasa da lirik bir söyleyiş yaratılmıştır. Şiirde insanın en duyarlı olduğu konular ele alınmış, her okurda duyarlılık yaratacak gerece sahip kılınmıştır. Ses uyumunda göz ardı edilebilecek birkaç zayıf nokta hariç şiirsel ezgi iyi seviyede kurgulanmıştır. Şiirin coşum değeri, duyarlılık yaratma yeteneği oldukça yüksektir. Anlam ve anlatım temanın uzağına taşmadan örgütlenmiştir; buna karşın şiirin anlam, rastlantısal anlam ve çağrışımsal imgelem alanı oldukça geniştir.  Şair açık açık söylemediği halde okurun anlam kapsamından ulaşacağı imgelem olanakları güçlüdür. Şiir; ses, anlam ve anlatım bakımından okur üzerinde etki kurabilecek zenginliktedir. Sonuç olarak;

Alışılmamış bağdaştırmalar, imge örgüsü, sapmalar, dil kullanımındaki sıra dışılık, şiirsel ezgi, rastlantısal anlam derinliği, çağrışımsal imgelem gücü, insanlığın duyarlılığını tetikleyecek anlam alanı, özgünlük, öz-içerik ve biçim bakımından sadelik, şiirde estetik değer varlığına gösterilecek ögelerdir. Bunlara dayanarak; “Şiirde estetik kaygıyı tetikleyecek donanım vardır ve şiir yüksek estetik değere sahiptir” diyebiliriz.    

b. Okurdaki Estetik Algı Tabakası

Estetik algı ve estetik değer yargısı, insanın yaşamsal algıları ile bir bütündür. Her insan zihni bu algı ve yargı için hazırdır. Şairin okurda hazır olan bu estetik algı ve yargıyı doğru harekete geçirmesi ve uygun yönetmesi gerekir. İnsan güzeli arar, güzele ihtiyaç duyar, mutluluk ve geleceğini güzellikte bulacağına inanır; güzellik kaygısı aynı zamanda dürtü ve güdülerin yönlendirdiği bir gerçektir. Bunun adına da “estetik kaygı” denir. Estetik kaygı; kültür, bilgi, birikim, toplumsal olgular, yaşamsal değerler ile yaşamsal süreçte yeniden yapılandırılır. İşte bunlar estetik algının duyarlılığını güçlendirir ve algıyı daha etkin işler hale dönüştürür.

İnceleme sonuçlarına baktığımızda; şiir, okurdaki estetik algıyı uyaracak ve ortalama bir okurun anlama-düşünme-duygulanım sürecini tetikleyecek nitelikte olduğunu söyleyebiliriz. Bu kanıya varmamızı sağlayan gereçler: Şiir, yazıldığı dönemin sorunlarını çok iyi yansıtmıştır. Okurun duyarlı olduğu bir konuyu gerçekçi ve sıra dışı biçimde ele almıştır. Okuru sorunlarıyla bütünleştirmiştir. Ekonomik koşullar ve sosyal yaşamın insanda yarattığı travmaya merhem gibidir. Ayrıca okurun estetik kaygısını sarsacak, onu hayranlığa taşıyacak etkenler oldukça fazladır.

Okur, emeğe saygısızlığa duyarlıdır; çünkü emeği gasp edilendir.  Ekonomik koşulların yarattığı yaşam biçimine tepkilidir; içinde yaşayandır. Kaygılı ve yalnızdır; insana değil maddi kazanca değer verilmektedir, bundan sürekli zarar görendir. İşte bu kaygılarının öz ve özgün dile getirilişi, okurun ilgisini çekecek, algı-anlama-düşünme sürecini tetikleyecek ve estetik yaşantıya girmesini sağlayacaktır. Başka bir söyleyişle, okurun hazır olan estetik kaygısına daha duyarlı gereçlerle dokunulmuştur. Ona çıkış yolu göstermiş ve umut vermiştir.

Bunlara dayanarak şu sonucu çıkarabiliriz: Şiir; okurun estetik algısını harekete geçirebilecek yeterli donanıma sahiptir. Okur, içinde yaşadığı toplumsal sorunlarla yüz yüze getirilmiştir.

c. Durumsal Estetik Değer Tabakası

Şiire yansıyan, okur ve şairin düşünsel ve duyusal dünyasının oluşumunda etken olan durumların (ortam, uzam, coğrafya, teknik, zaman, eğitim, kültür ve bilgi birikimi gibi) ortaya koyduğu toplam estetik değer ve estetik algıyı “Durumsal Estetik Değer Tabakası” diye tanımlıyorum. Başka bir deyişle, bu tabaka tarihsel birikimlerden güncel çıkarımlara, ortamdan zamansal değişime kadar olan görüngülerin yaşama yansıdığı ve ayrıca zihinde canlandığı bir sonuçtur.  

Bu tanımlama ve inceleme sonuçlarından yola çıkarak;

Okur, duyularını uyaran etkileşimlere karşı her zaman açıktır; ancak duyuların uyarılması sonucu etkileşim, inanç ve ideolojik ön kabuller gereği görecelidir. Okurun estetik algısı; yaşam, nesne ve evren arasındaki ilişkileri görme/okuma biçimine bağımlıdır. İdeoloji, inanç, kültür ve bilgi birikimi gibi etkenler, estetik beğeniyi sağlayabilir ya da şiirin tamamen reddine yol açabilir. Her ne kadar basmakalıp düşünce sahipleri bunu başka bir açıdan görse de sanat eserinin asıl hedefi okurdur. Sanat veya şiir; sanatçı, yapıt ve okur (alıcı/izleyici) üçgeninde bir değer taşır. Öyleyse, buna göre ele aldığımızda durumsal estetik değer konusunda nasıl bir sonuç ortaya çıkar?

“Kapattığımız sağnak akşamları açtığımız sabahları 300.000 / Elimde kolumda senin seslerin var gel de aldırma / Kalk ellerini yıka bize gidelim” dizelerini şaire söyleten, yaşadığı çağın sorunları değil midir?  Şairde yarattığı aşırı yoğunlaşma değil midir?

İnceleme sonuçlarına göre, ortalama okur için estetik yargı olumludur ve şiirin estetik değeri yüksektir. Ancak “Allah gelene kadar” sözü, bir kısım bağnaz okurda itici bir durum oluşturabilir; ancak bu dize yerine tam oturmuştur. Estetik beğeninin göreceliliği gereği, bağnaz yargıya sahip insanlar için estetik değer ve olumlu estetik yargıdan söz edemeyiz.

Not: Şair elbette okurun dünya görüşünü dikkate almamalıdır; kendi imgeleminin kurduğu eseri ortaya koymalıdır. Ancak eseri incelerken, sağlıklı bir çözüm için okurda doğuracağı etkiyi her yönüyle sorgulamalıyız.

 İdeolojik veya dinsel yaklaşımı tutucu olan bir şairin imgeleminden doğan şiir de çağdaş okur için aynı sonucu ortaya koyacaktır. Ortam, uzam, coğrafya, teknik, zaman, eğitim, kültür ve bilgi birikimi gibi etkenler; şair, şiir ve okura yansır. Bu durumda estetik algı ve yargı, görecelidir. İşte bu düşünceden hareketle, “durumsallık”tan söz ediyoruz. 

Bunları dikkate alarak sağduyulu bir yaklaşımla; şiir, çağıyla özdeştir, insanıyla bütünleşmiş bir görünümdedir. Dolayısıyla “durumsal estetik değeri” yüksektir; çağın sorunları, yaşam biçimi ve insanıyla bütünleşiktir. Toplumsal olgu ve olaylar, şairin şiirini bu yönde kurmasına neden olmuştur.

Sonuç olarak: Şiir, estetik değere sahiptir. Okur, şiirin temasına karşı duyarlıdır. Koşullar, şair, şiir ve okur üzerinde etkilidir.

8.  SONUÇ

Çözümlemeden sonra şiirde göze çarpan en önemli özellik; anlam bakımından tutarlılık, bağlaşıklık ve metinler arası ilişkiye üst seviyede önem verilmiş olmasıdır. Diğer bir söylemle şiir, anlatım, anlam, çağrışım ve biçim bakımından bütünlüklü ve çağdaş insanın toplumsal yaşamını üst düzeyde şiirsel bir dille resmedebilir niteliktedir. Şiirdeki katmanların birbiriyle ilişkisini bu denli dengeli kurabilmek; güçlü donanım, zengin imgelem ve farklı bir görme biçimi gerektirir. Yani şiirin kurgusu, şairin yaşamsal ilişkileri çözmüş bir düşünce adamı ve farkındalıklı bir sanat anlayışına sahip olduğunu gösterir.

Şairin; dünya, nesne, yaşam, toplumsal yaşam, çağ ve insan ile aralarındaki ilişkiyi okuma yeteneği çok yüksektir. Bire bir anlatım tekniğini kullanmamış, “yansımanın gerçekliği[7]”ni ve sözcük ve tamlamaların çağrışım gücünü esas alarak şiirini kurmuştur. Yalın, sıra dışı, algı sarsıcı ve etkileyici bir dil kullanmıştır. Şiir etki ve duyarlılık yaratma açısından oldukça başarılıdır. Anlam alanı oldukça örtük olmasına karşın her okurun kendisine bir şeyler alabileceği çoğul ve rastlantısal anlam/imgelem olanağına sahiptir şiir. Sözcük seçimi ve ekonomisi çok iyidir. Anlatım, anlamı güçlendirirken anlam da anlatıma yönelmiştir. Şiirde algı yönetici, dayatıcı ve öğretici bir dil kullanılmamış, şiirsel/sanatsal bir anlatım sergilenmiştir. Şiirin çağrışım gücü, her okurda farklı alanlarda imgelem doğurma yeteneğine ve sanat yetkinliğine sahiptir.

Şiirde; biçim, anlam ve anlatım çok iyi seviyededir. İmge yoğunluğu ve anlam bütünlüğü dengelidir. Anlamsal ritim uygun kurulmuş; ritme bağlı olarak ses yüksek tondan düşük tona doğru oluşturulmuştur. Daha genel anlatırsak şiirsel ezgi, yüksek frekans aralığından düşük frekans aralığına doğru kurulmuştur; bu ses kurulumu da anlama bağlıdır. Etkin ve yetkin bir şiirdir. Daha doğrusu, kendi alanında Üçyüzbin şiiri çok iyidir, diyebiliriz. Şiirsel ezginin sürekliliğini ve akıcılığını belirli frekans aralığının dışına taşıran birkaç göz ardı edilebilir ses kaybı vardır. Ancak bu durum, anlam ve anlatımın gücüyle duyumsanamayacak düzeye çekilmiştir. Coşum değeri çok yüksektir; ne var ki şiir anlamsal olarak örtük ve kodludur. Bu yüzden, her okurda aynı düzeyde coşum oluşturabilme yeteneğinden ödün vermektedir. Böyle olmasına karşın her okur için şiirden alımlanabilecek çok şey vardır. Şiir; toplumcu bir bakış açısıyla yazılmış, çağına ve çağdaş sanat anlayışına uygundur. Yakın tarihin toplumsal olay ve olguları, örtük bir biçimde şiire giydirilmiştir. Dönemin toplumbilimsel ve ruhbilimsel özelliklerini çok iyi yansıtmıştır. Bir alamda şiir, doğum yerini ve doğduğu çağı çok iyi betimlemiştir.

Anlam, dönemin koşullarını ve insan davranışlarını bütünlüklü bir biçimde yansıtan bir tema üzerine kurulmuştur. Çok iyi düzeydedir.

Yatay ses kurgusu çok iyi düzeyde, düşey seste göz ardı edilebilir patlamalar vardır; ses iyi düzeydedir.

Anlatım, sıra dışı, sarsıcıdır; dil kullanımı özgün ve okuru bağlayıcıdır. Üst düzey bir anlatım tekniği vardır.

Rastlantısal anlam alanı çok geniştir. Çağrışımsal imgelem yaratma gizilgücü çok yüksektir. Rastlantısal imgelem doğurma gücü çok yüksektir.

Şiirde coşumu artıran ve estetik değer varlığını kanıtlayan çok fazla gereç vardır.

İnceleme sonuçlarına dayanarak: Şiir, “yüksek estetik ve sanatsal değere sahiptir.”                      


[1] Ontik; Nesnel ve duyusal varlık alanlarından, katmanlarından oluşan

[2] İntegral; çözümlenebilir, türevi alınabilir, parçalara ayrılıp bütünleştirilebilir, toplamı hesaplanabilir.

[3] İmgelem; toplam bilgi birikimimiz, belleğimiz ve bilincimizin zihinsel ve duygusal olarak ortaya koyduğu tüm tasarılar, ilişkiler, düşler, sezişler, anlamsal görünüş ve görüntülerdir.

[4] Çağrışım çekirdeği, çağrışım doğurma gücüne sahip, ilginç, dikkat çeken söz, tamlama veya bağdaştırmalar.

[5] Çağrışım yelpazesi, şairin okuru yönlendirdiği çağrışım katmanlarıdır.

[6] Çağrışım saçağı, şiirin/yapıtın okurda çağrışım sonucu yarattığı imge ve imgelem demetidir. Çağrışım sonucu anlamın zihinde dal budak salması olarak düşünülebilir. Çoklu imge ve imgeleme ulaşıldığını ifade eden bir benzetmedir.

[7] Veysel Çolak, Yansımanın Gerçeği, Mühür Yayınları, 2009.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder