Gelecek Sayı (ŞİİR SARNICI, Temmuz 2023, 17. SAYI HAZIRLIKLARI)



ŞİİR SARNICI (E-DERGİ) 17. SAYI GİRİŞ YAZISI

YAYIMCIDAN 
                                                                                                                                              

Şiir Sarnıcı (e-dergi) 17. Sayısı giriş yazısına başlarken uzun süre düşündüm. Gündem öylesine yoğun ki! Ülkemizin siyasi durumundan söz etsem böyle bir konunun sanat dergisinde yer alması hoş olmazdı. Deprem, yaşam pahalılığı gibi diğer içler acısı sorunlardan söz etsem bunların da dergide yeri olmasına gönlüm razı gelmedi. Sanat dergisinde sanattan söz etmek en iyisidir kanımca. Sanatın bir diğer amacı da yaşamla mücadelenin narin ve naif bir tavrı değil mi? Ülke sorunlarına karşı duyarsızlığımdan değil; önemli sorunların daha bilimsel ve veriye dayalı tartışılmasından yana olduğumdandır. Bugünlerde trol diye ifade edilen meslek grubunun eline koz vermemek gerektiğini düşünenlerdenim. Özellikle sosyal medyada öylesi yalan yanlış şeyler dolaşıyor ki bunları gördükçe yazmaktan, bir şeyler yayımlamaktan kendi adıma utanıyorum. Siyasi ve yönetimsel ilişkileri internetten öğrenmedim; bizzat yaşayarak deneyimledim. Kim kiminle ilişki içerisinde, kim işleri hangi amaçla kovalıyor tanık oldum, izleme ve incelemede bulundum çoğuna… Bu yüzden aklımla dalga geçilmesini sindiremiyorum. Sanat, siyaset adı altında tüm bu çıkar ilişkilerinin üstesinden gelecek uğraşı alanı olarak önümüzdedir. En iyisi bir yarar uğruna değil; duyargaları titreştiren etkinliklere doğru yol almaktır mutluluk veren. Öyleyse dergimizin içeriğine uygun olarak bu önsözde bir parça şiirden söz edelim.

Şiirde en temel ilke ne olmalıdır, diye sorarsanız yanıtım şu olur: Şiirde düşünceni dayatmak yerine yaratıcılığına sığınmak. Bütün sanat dallarında bunu yaparsak daha çağdaş bir dünyaya kolay açılır mıyız? Çağdaşlığın en temel göstergesi ‘insanın insana saygısıdır’. Bir başkasının dış sınırları, sizin özgürlük alanınızın son hatları demektir. Karşınızdakinin düşüncesine saygı duymak, bu saygıyı şiirlerinizde de görünür kılmak, şiir yazma amacının dışındaymış gibi gelir çoğu şaire. Oysa salt şiirde değil tüm alanlarda bunu yaptığımızda daha yüksek estetik değer üreteceğimizi kaç yıl sonra anlarız bilmem. Her akıl bir olmadığı gibi her düş de içinde ayrı dünyaların birikimidir. Kimi yarar için, kimi görünür olmak için, kimi eline tutuşturulmuş bir amaç için, kimi yaşamla savaşım için düş kurar ve bunları dizelerine yansıtır. Her ne olursa olsun şiir, sıradan bir iş olmadığı gibi duygunun en kıvamlı olduğu bir zamanın ürünüdür. Bu yüzden çalakalem yazılanlar dışındakiler okunmaya, şairin duygularına eşlik etmeye değer. Ne var ki okumak zor iştir yazmaktan. Mutlak olansa okumadan yazılan şiirler ya da metinler, nedense kısır olmaya mahkûmdur. Okumuyorsanız okurun bam teline vuracak tezeneden yoksun kalıyorsunuz demektir. 

Bana göre şiirin bir tek kaygısı vardır: Estetik değer üretmek. Bütün sanat dallarının da kaygısı bu değil mi? Öyleyse öğreticilikten yakınmaya, dayatmadan bağırmaya varan dizeler şiirin bünyesine sığar mı? Gereksinim var ki hep olmuştur olagelmektedir. Asıl sorunumuz nedir, biliyor musunuz? Toplumumuzda en yüksek eğitimlisinin bile estetik değerin ne olduğunu ve ne amaçla üretildiğini tam anlamıyla anlağında tanımlayamamış olmasıdır. Sanat; bir şeylerin, inancın, öğretinin ya da yaşamsal bir zorunluluğun aracı değildir. Onları kullanır ama size dayatılmış bir amaç için değil; estetik değer üretebilmek için. Bu da ne demek, diyeceksiniz. İşte burada bıçak sırtı gibi bir hat vardır. Şiir; yaşamın, düşün ve algı biçiminin dışında olamaz. Öyleyse ne olmalıdır? Yaşamı, yaşamsal ilişkiler ile sorunları öyle bir işlemeli ki dayatmadan, öğretmeden aşağılamadan duyargaların bam teline vurmalı, vurmalı… Değişmece değinmece, özellikle alışılmadık bağdaştırma gibi şiir teknikleriyle ruhun derinlerine sızmalıdır. Elbette şiir bilgisi ve ustalıktan önce, yaşamı görme ve onu anlatım biçimiyle ilgili bir uğraştır şiir. Fazla üstüne giderseniz pot kırarsınız, duyarsız kalırsanız yavanlaşırsınız. Aslında dil sanatlarının tamamında bu böyledir. Örneğin çağın en iyi romanlarından “İnce Memed”e bakalım: Kahramanların olağan yaşamları ve o coğrafyada olabilecek olayların dışına taşmış mı? Buna karşın coğrafyanın ve insanın tüm sorunlarını duyumsatmış en ayrıntısına kadar. 

Şiire ilişkin bir konuya daha değinmek istiyorum. Şiir sanatı hakkında o kadar çok söylem var ki bunları sayıp dökmek niyetinde değilim. Onları, temcit pilavı gibi yeniden yeniden öne sürmek de değil amacım. Tersine bunlara takılıp kalmanın sıkıntılarını burada biraz açmak istiyorum. Şiir hakkında kaleme alınmış yüzlerce tanımcık olduğunu okuyor, görüyoruz. Bu söylemlerin pek çoğu, uzak ilişki kurulabilir olmakla birlikte ben de varım diyebilmek için söylenmiş tümcelerden oluşur. Bunlara bakınca anlaşılıyor ki çoğunlukla şiirin gerçek yüzünü tanımlamaktan korkulmuş ya da dünyanın en önemli etkinliğiymiş gibi kişileştirilip dev aynasında görüntülenmeye çalışılmıştır. Şiirle yolu kesişen çoğu şiir sever,  “Şiir tanımlanamaz, şiir tanrı buyruğudur, şiir muhaliftir, şiir yazmak sözcükleri savurma sanatıdır.” gibi bu ve buna benzer tümceler kurarak kendini göstermek için şiiri araç olarak kullanagelmiştir. Şiir sanatı hakkında felsefe yapmak gerektiğini düşünüyorsanız bunu mutlaka sanat biliminin verileri ışığında yapmanın daha yararlı ve doğru olacağını vurgulamak istiyorum. Bu tür tanımlamalarla ne şiire katkı olur ne de bir adım yol alınır. Uzak ilişkili sözlerle, söylencelerle şiirin özüne ulaşamazsınız. Çünkü şiir ve bilgisi, bir bütündür; her bir organı (katmanı) ayrı çalışma ister. Her organın birbiriyle olan ilişkisi ayrıntılı çözüm ister…

Her sanat dalı gibi şiirin de; bir tanımı vardır, felsefesi vardır, tekniği vardır, bilimlerle ilişkisi vardır, kendi içinde bir düzeni ve bilgi bütünlüğü vardır. Akla, mantığa ve yoğun duyguya dayalı söz dizimidir. Yaşamı okuma biçiminin anlatımıdır. Bir anlamda sözün kullanılma ustalığıdır. Ne yaşamın dışında ne de insandan uzakta durabilir. Olsa olsa dayatmak istediğiniz düşünceye uygun olmayabilir. Kişileştirilip dev aynasında görüntülenecek kadar bir yanı da yoktur. Eğer şiir bir sanat dalıysa ki öyle, içsel, duyusal ve yaşama koşut bir anlatım biçiminin dışında olmamalıdır. Ne bir üst dildir ne de sözcükleri savurma sanatıdır. Yaşamın ve Türkçenin içerisinde zaten var olan güzelliği ortaya çıkarma ve o güzellikten sözle estetik değer üretebilme sanatıdır. 

Ben şiir yazarım diyen herkes, şiiri şiirin diliyle okuyup yazmalıdır. Bilgi disiplini, tekniği ve algoritması olan bir sanat dalı olduğunu gözden ırak tutmamalıdır. Büyücülükten başlayıp çağ açıp kapamaya kadar vardırmak, diğer bir deyişle şiiri sistem yıkan bir bilinmezliğin silahşor kahramanı olarak göstermek bugünün ortak bilincine sığmaz. Türk şairi bu tür söylemlere çanak tutarsa ki tutuyor, -dergilere ya da yayın ortamındaki diğer metinlere bakınca anlaşılır- şiiri dilden, öğreti ve inançtan ibaret bir söylence olarak hak etmediği köşesine oturtur. Söylemlerin gölgesinde, şehir efsanelerinin yamacında şiire anlamsız makamlar verilmiş olarak bulur. Zamanın en önemli etkinliğiymiş gibi öğrenilmiş bir takım hastalıklı öykülerin mezesine dönüştürür. Her işte olduğu gibi şiirin de bir tekniği ve bilimi vardır.

Şiire yeni başlayanlara ve şiir severlere naçizane küçük bir önerim olacaktır: Sanat felsefesi, sanat sosyolojisi, sanat psikolojisi özellikle estetik bilimini içselleştirmeden şiiri şiirden öğrenmeye çalışmamalarıdır. Bu bilimleri içselleştirdiğiniz zaman öykünmeden kurtulmak kolay olacaktır. Elbette usta şairlerin şiirleri ve yazıları okunmalıdır. Şiiri, şiirden öğrenmek öykünmeye kucak açmak demektir. Bunun yanında özellikle yukarıda sözünü ettiğim bilgi temelli olmayan söylemlerden uzak durmak gerekir. Tersi durumda kendi ayrıksı şiir dilinizi kurmak kolay olmaz. Sanatta benzemek değildir asıl olan; özellikle biriciklik ilkesine uygun olarak şiirde ayrıksı bir dil kurabilmektir. Bunun yolu söylemlerden geçmez, biliminden yola düşmektir en kısa olanı. Ustadan el almak ya da ben şu büyük şairin öğrencisiyim gibi gerekçeler, iyi şiir yazabileceğinizin bir göstergesi olmadığı gibi benzeşme hastalığına yakınsınız demektir. Bu durumda şiir yazmamak daha iyidir.

Şiir Sarnıcı, salt şiir dergisi değildir. Estetik değer taşıyan tüm sanat dallarına yer verebilme esnekliğine sahiptir. İsterim ki geniş katılımlı, farklı sanat içerikli bir dergi olabilelim. Biliyorsunuz ki bu tür dergiler şair ve yazarların gönüllü yapıtlarıyla yayın yapmaktadır. Örneğin güncel bir karikatürü, tiyatro oyununu ya da film senaryosunu neden yayımlamayayım ki? Sözün kısası estetik değer taşıdığına inandığımız her yapıtı, yayın kurulunun onayıyla yayımlayabilirim. Yeter ki yayımlanmak üzere sanat değeri olan yapıtlar dergimize ulaşsın. 

Bu sayımızda yayımlanmak üzere konusu çok güzel metinler gelmiştir. Müzkten, sinemaya kadar… Ne var ki dil ve yazım yanlışlarından dolayı bir kısmını dergiye alamadım. Konusu ne kadar önemli olursa olsun Türkçenin gereklerini karşılamıyorsa o metne yer veremiyoruz. Yayın kurulu olarak bizim önemli ölçütlerimizden bir tanesidir. Yazar şair dostlarımz, yazım ve imleme konusunda daha özenle hazırlanmış metinler gönderirse boşa emek harcamamış oluruz.    

Mutlu ve esenlikli günlerde okunmak dileğiyle…



ŞİİR SARNICI (E-DERGİ) 16. SAYI GİRİŞ YAZISI

YAYIMCIDAN

06 Şubat 2023 gecesi büyük bir deprem yaşadık. Ülkemizin başı sağ olsun, aynı zamanda da geçmiş olsun. Acımız sözle anlatılamayacak kadar büyük. Öfkemizse daha derin… Yaraların ivedilikle sarılması için hepimize görev düşüyor. Deprem acılarının yaşandığı sürede daha fazlasını yapamamanın aczi içinde evimizdeyken insan kendinden utanır mı; utanırmış meğer. Bir taraftan göz göre göre görev alanları daraltılan kurumsal yapılara dövünürken diğer taraftan aklımızı başımıza almayı dilemek, sığınağımız oldu. Ne yazık ki dün yapmadığın iş için bugün dövünmek yarar getirmiyor. Sormadan edemiyorum: Kurumsal yapıları önemsizleştirip yenileştirme adına yetersizler sürüsü oluşturmak bugünün insanına yakışır mı? Artık şehir efsanelerini, din ticaretini, kazanç kolaycılığını, siyasi ayrımcılığı ve kaderciliği bir yana bırakıp biraz bilime ağırlık mı versek? İnsan gibi yaşamanın yollarını mı arasak? Kurumsal yapıları ve sosyal toplum kuruluşlarını, kirli siyasetin hırslı ellerinden çekip almanın bir yolu olmalıdır. Güvenini yitirmiş bir toplum, tusunami gibidir. Bunca ölümlerden, bunca ağır bir bedelden sonra umarım her birey elini başının arasına alıp şöyle bir düşünür. Halk, adalet ve bilimden uzak beyinleri, karar mekanizmalarından uzak tutmanın yollarını araştırıp öğrenmelidir bu toplum.

Şiir Sarnıcı (e-dergi), 01 Nisan 2023’te on altıncı sayısıyla siz okurlarımızın karşısında. Yapıt seçiminden düzenlemesine,  yayın kurulu değerlendirmesinden dergi tasarımına kadar, yoğun bir edebiyat emeğinin olduğunu takdir edersiniz. Kaldı ki ne ekonomik bir kazanç ne kişisel beklenti ne de yazınsal bir önceliğimiz vardır. Yayın kurulumuz ve temsilcilerimiz dâhil herkes, hiçbir karşılık beklemeden emek ortaya koyuyorlar.

Buna karşılık olarak, bizleri takip eden, takdir eden veya etmeyen tüm sanatseverlerden, küçük bir beklentimiz vardır. Bilinir ki yazınsal e-dergiler, imece yöntemiyle çıkarılan sınırlı yayınlardır. Geliri olmadığı gibi yayımladığı yapıtlara ücret ödemek gibi bir uygulaması da yoktur. Sanata gönül verenlerin emeğiyle yayımlanan bir dergidir. İsterim ki nitelikli metin ve sanat değeri yüksek şiirler yayımlayabilelim, doyurucu işler yapabilelim. Sözü ve düşüncesiyle kalabalık bir yazın ortamı oluşturup herkesin tat aldığı bir dergiye dönüştürelim. Bu çaba, edebiyat adına kendimizce duyduğumuz sorumluluktan doğar. Yazarı, şairi ve okuruyla aynı sorumluluğu duyalım, isterim…

İyi metin ve şiirler yayımlayalım diye de konusunda ün yapmış şair/yazarlarımızdan yapıt istemek dergimiz amacı gereği bana etik gelmiyor. Şiir Sarnıcı, herkesin sözünü söyleyebileceği, şiirini seslendirebileceği ortak edebiyat harmanıdır. Varsın ortalama bir dergi olsun. Eğilip bükülecek işlerde gözü olmasın. Yayımcı olarak önemsediğim tek ölçüt, dergide yayımlanacak metnin sanat değeridir; ne yazarının öğretisi ne tarafı ne inancı ne de adı. Söyleyecek sözüm var diyen, okurla yapıtını paylaşmak isteyen, edebiyat/sanat adına önerisi olan herkes; bu harmanda yer alabilir. Buna karşın çalakalem yazılıp gönderilen metin ve şiirleri de yayımlamıyorum; yayımlanması da beklenmemeli. “Benim şiirim neden yayımlanmadı” diye gönül koymak yerine dönüp şiirini gözden geçirmeli şairlerimiz. Bize gönderilen tüm yapıtlar, yeterli deneyim ve birikime sahip yayın kurulu üyelerimizin değerlendirmesine sunulmaktadır. Hem akademik anlamda hem de sanatsal olgunluk bakımından güçlü kalemlerin birlikteliğiyle yapıt seçimi yaptığımızı düşünüyorum. Ayrıca, yayın yönetmeni olarak yayın kurulunun önüne gönderilecek yapıtların seçiminde yanlış yapmayacak kadar sanatsal birikime sahip olduğum kanısındayım. Yayımlanacak yapıtlarda gözetilmesi gereken ölçüt dergi çıkış bildirisinde açıkça belirtilmiştir. Örneğin; anlamsal bütünlüğü olmayan, duru bir dil kullanmayan, sanat değeri taşıdığına dair küçük bir belirti olmayan, Türkçenin yazım ve imleme kurallarına uymayan bir metne; dergide yer veremeyiz.

Son zamanlarda kavramlar ve tamlamalarıyla oynanmaya, isim değişikliğine, tanım geliştirmeye yönelik tartışma ve çabalar yoğunlaştı. Özellikle Türk sözcüğünün ön-arkasında yer alan kavramsal tanımlarda... Türkçe Edebiyat, Türkiye Mitolojisi gibi… “Asıl azmaz bal kokmaz” diye bir atasözümüz olsa da bu durum karşısında sağlıklı bilgiyle konuya açıklık getirmek gerekir. Somut doğrulukları tartışmak gereksiz olsa da, hatta dikkate değer bir konu olarak görmesem de; göz göre göre koca koca insanların böylesi bir yanlışı üretilmiş ek yanlışlarla kanıtlamaya çalışması, gerçekten de sağduyu dediğimiz sürecin ve mantıksal düşüncenin nasıl böylesi yozlaştığını gösteriyor bize. Bunun bir rastlantı olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu ülkenin önemli kurumlarının isim, bağlantı ve sembollerinin değiştirildiğine, işlevlerinin kısıtlandığına tanık olmadık mı? Bunların arkasının, başka biçim ve modelde geleceğini görmek, zor olmasa gerek. Evrim ve değişim kaçınılmaz bir sonuçtur; ne var ki bizler isim değişikliğiyle sorunun çözülebileceğini, değişimin sağlanabileceğini düşünen, dört işlem mantığında düpedüz yürüyoruz. Oysa gerçek, ne tanım değişikliğinde ne tamlama düzeltmesinde ne sembol değiştirmede ne de dilsel doğruluk keşfindedir. Sorun, kafalarımıza ustaca yerleştirilmiş dört köşe beton tuğlalardır. Bu yüzden ne ırk ne öğreti ne de uyruk; insan olmanın, toplum olmanın, kültür birlikteliğinin ve karşılıklı saygın bir biçimde yaşamanın önünde engeldir. Yüksek değer kabul edilen tanım ve sembollerle oynamak, onları önemsizleştirme çabası; bir sonuç vermez…  Yerleşik kültür varlıkları, siz öyle dediniz diye anlamsal kapsamından ödün vermez. Bu yüzden, böylesi gereksiz bir çıkarımı ve bakış biçimini dergimde tartışma konusu yapıp sayfalara gereksiz yük yapmak istemiyorum. Buna karşın konuya ilişkin nitelikli çalışma önüme gelirse ve doğruluk değeri ne olursa olsun, dergide yer verebilirim. Aksi görüş olsa bile görüş, görüştür; zihin açar, en azından yozlaşmışlığın ve aidiyet duygu çıkmazının derecesini gösterir. 

Sanatı kaygılarımızla yoğurmak, yapıt değil kaygı nesnesi üretir. Oysa sanatın her dalı, olumlu duygudan beslendikçe insan için daha değerli, kalıcı ve daha estetik değer taşıyan ürünlere dönüşür. Daha kalıcı ve daha geleceği kavrayıcı bir tutum geliştirir. Elbette 1900’lü yıların başlarındaki çatışma kültüründen beslenenler, hâlâ bu kültür anlayışıyla bodoslama yol almaya çalışanlar, sanatın olumlu duygulardan beslenip şekil almasının yaratacağı derinliği kavrayamazlar. Kabul edelim ki geçmiş dönemlerde; kaygı, savaş ve çatışmayı iliklerinde duyumsayarak yaşayanlar bu duygularında haklıdırlar. Deneyimin acı birikintileri, çağı doğru okumalarına daha özgür ve özgün bilince sahip olmalarına engeldir. Ne var ki zaman ve insanlığın yönü, çatışmaya değil, barışa doğrudur; öyle de olmalıdır. Bu yüzden dilsel şiddet içeren, bir diğerini öteleyen metinlere Şiir Sarnıcı’nda yer vermemeye çalışıyorum. Diğer taraftan her düşünce, her metin ve her söz; yazarın açıklama özgürlüğü kapsamında olduğundan ince eleyip sık dokumak zorunda kalıyorum. Açıkçası metin veya şiir, okuruna ek bir değer katacaksa mutlaka değerlendiriyorum. 

Yurt dışından gönderilen metin ve şiirlerin çoğunu yayımlayamıyorum. Ya çeviriden dolayı estetik değer yitiriyor ya da şiir anlayışı bakımından bizim ölçütlerimize uygun durmuyor. Buna karşın yurt dışı gönderilerine, biraz olsun şiir değeri ya da düşünce değeri taşıyorsa yer vermeye çalışıyorum. Farklı dil konuşan okurlarımız, umarım beni yanlış anlamazlar. Çağdaş sanatta daha açıkçası çağımızın sanat anlayışında, dinsel tebliğ ve öğreti taşeronluğu geçerli ve sanatsal bir yöntem değildir. Hangi ülke sanatçısı olursa olsun bu kaygı ile ön yargıyı, bir an önce aşmalıdır ki evrensel ve estetik değeri olan yapıt üretebilsin. Özellikle dinsel içerikli ve öğreti taşıyıcı metinlere dergimizin kapsamı gereği yer veremiyorum. Yurt dışı temsilcisi arkadaşlarım, bu bölümce (paragrafı)’nin anlamını bozmadan kendi diline çevirip ülkesinde duyurursa yararlı bir iş yapmış olurlar.

Dergi yayımında amacım, ne bir şeye yön vermek ne de bir şeyleri oldurmak ya da olgunlaştırmaktır. Hele hele sanat dergisinin, bunun yanında sanatın, böyle bir hedefi ya da amacının olmadığını da pek çoğumuz biliyor. Bu yüzden, yayımlanan şiir ve yazılardan dolayı Şiir Sarnıcı’na ideolojik bir kılıf ya da önemsizleştirmek için örtü giydirmeye çalışmak gereksiz bir tutumdur. Çıkış bildirisinde de belirttiğim gibi “Dilsel şiddet içeren, ideolojik ve dinsel dayatmaya yol açan, propaganda, dinsel tebliğ ve misyonerlik amaçlı, bağıran, çağıran, hakaret eden ve kişiyi hedef alarak yazınsal eleştiri mantığını aşan metinler, sanat anlayışımız gereği…” dergide yer alamaz. Şiir Sarnıcı aracılığıyla; kişisel ego ve hırsların törpülendiği, estetik değeri hedef alan, şiirin şiir olduğu için yer aldığı, tartışılabilir, ulaşılabilir, düşüncelerin özgürce ve kıskanmadan söylenebildiği bir yazın ortamı oluşturmak tüm okur ve yazarlarımızdan beklentimizdir.

Sevgili Seçkin Zengin’in tasarısı olan sanal sokak söyleşileri bu sayımızda sizlerle… Türk yazınında yapılan söyleşilerin, içeriği ve yöntemine dikkat çekmek için bu sayımızda söyleşiye fazlaca yer verdim. Yazar-şairi tanıtmanın yanında, söyleşi yöntemini öne çıkarmaktı öncelikli amacım. Hatta farklı bir açıdan bakarak kendimle söyleşi yapıp bu sayıda yayımladım. Kendimle söyleşi, nasıl bir sonuç ortaya koyacak,  denemek istedim…

Mutlu ve esenlikli günlerde okunmak dileğiyle…





Şiir
Sarnıcı  15. Sayı, 01 Ocak 2023'de yayımlanmıştır.







ŞİİR SARNICI (E-DERGİ) 15. SAYI GİRİŞ YAZISI

Şiir Sarnıcı’nın 15. sayısına ulaştık hep birlikte. Yayın kurulumuz, temsilcilerimiz, yapıtlarıyla katkı sunan şair ve yazarlarımız; çorbada tuzumuz olsun düşüncesiyle 2019’dan beri dergimizin yanındalar. Dilerim ki görünmez çabanın kahramanları olarak biraz olsun dişe dokunur işlerin altına imza koyabiliriz.


Yayımcı olarak amacım, Şiir Sarnıcı’nda salt şiir yayımlamak, yazı yayımlamak, eleştiri yapmak değil; üretilmiş bilgi ve deneyim gözünden bakıp yazın sanatında keşfedilmemişe yol açmak, değerler dizgesinde olması gereken ölçütlere açıklık kazandırmaktır. Diğer yandan sanata gönül verenlerle yapıtlarını, göz önüne çıkararak tanınmalarını sağlamak ve herkesin sözünü özgürce söyleyebileceği nitelikli bir yazın ortamı oluşturmaktır. Bugüne kadar Türk yazınının geleceğiyle ilgili yeni şeylerin ortaya çıkarılmasına yönelik kaynak taraması yapmış olmama karşın doyurucu bilgiye ulaşamadım. Bu alanda yazılan makale, araştırma ve tezler; genellikle yapılmışın irdelenmesi biçiminde olduğundan yeniliğe ve yaratıcılığa açılan kapılar loş kalıyor.

Bütün dergilerde olduğu gibi Şiir Sarnıcı’nda da nitelikli yapıt ve düşünce yazıları yayımlamak isterim. Genel duruma baktığımızda nitelik konusunda biraz sıkıntımız olduğunu söylememiz gerekir.  Yıllarını yazına ayırmış, eğitimini almış, deneyimli, yetenekli, özellikle şiirin felsefesine egemen sanatçı-şairlerimiz vardır. Elde ettikleri bilgi ve deneyimi bizimle paylaşmakta istekli davranmıyorlar. Bilgi, paylaştıkça büyür ve değer kazanır. Bildiğini ya da öngördüğünü tanınmış yazın dergilerinde dile getirme çabası içinde olanlara hak vermekle birlikte bunun altında kültür emperyalizminin bir bilinçaltı dayatması olduğunu anımsatmak isterim. Bu dergide üçüncü yinelemem olacak ama bir kez daha dile getireceğim: Altının değeri, bulunduğu raf ya da yanındakilere göre ölçülmez; kendi saflığıyla ölçülür. Sanatçı, bulunduğu yerle değil; ürettiği estetik değerle bir anlam kazanır.. Değerli bilgi ya da yapıt, alıcısına ulaşsın da nerede ulaşırsa ulaşsın bir önemi yoktur.

Araştırdığım kadarıyla bazı fakültelerde dergicilik konusundan ders verildiğini gördüm. Gerçekten bu konuda sağlam içeriğe sahip bir program ya da uygulama var mıdır, bilmiyorum… Varsa bu dersleri almak, görseline ya da ders notlarına ulaşmak isterim. Dergiciliğin ayrıntılarını açan, ona yön verebilecek birikimi ortaya koyan, gelişime ayak uyduracak donanımı sağlayan çalışmalar olsaydı ne kadar güzel olurdu, değil mi? Yazın dergilerinin toplumdaki yeri konusunda sormaca (anket) yapılmış mıdır?  Özellikle sayısal dergi (e-dergi, dijital dergi) hakkında çalışma veya ön hazırlık var mıdır? Basılı dergide olduğu kadar sayısal dergi konusunda da geç kaldığımızı anımsatmakta yarar olduğunu düşünüyorum. Dergiciliğin her yönünü araştırmama karşın kullanılabilir bilgiyi ve geleceğin önünü açacak birikimi, yayın kurulumuzun yönlendirmeleri ve kendi uygulamalarımdan çıkarmaya çalışıyorum. Özellikle sayısal dergi konusunda açılım sağlayacak bir yol gösteren, yorumlarıyla ön açan ya da kayda değer bilgi aktaran olmadı. Dahası sayısal dergiyi nasıl reddederiz aşamasını henüz geçebilmiş değiliz.

Üç yıllık dergicilik deneyimimde edindiğim temel bilgi şudur: Yazınımız, bence felsefesiyle ve sanat yönüyle ele alınıp üzerinde yeterince kafa yorulmayan yetim bir alandır. Bu alanda bireyler, salt kendini göstermek üzere kurgulanmış bir çaba ve eylem yoğunluğu içindedirler. Böyle olunca yazının alt dallarında derinlik oluşmuyor, yapılmışa benzemeye çalışıldığından özgün ürünler verme çabası havada kalıyor. Bu yüzden dünya edebiyatında öne çıkmış yapıtımız, yazar ve şairimiz; çok fazla değildir. Gönül ister ki daha fazla yazar ve şairimiz dünya edebiyatında adından söz ettirebilsin.

Büyük şair ve yazarlarımız olmuştur; olacak da… Değerlerimiz, tarihsel bilgimiz ve birikimimizdir onlar. Ancak bunlar ve yapıtları, büyük yapıt üretmek için bugünün gençliğine ve gelecek kuşaklara yeterli donanımı sağlayamazlar. İyi ve yeni yapıt, konunun felsefesinden yola çıkılarak üretilebilir; var olan yapıtlar örnektir sadece. Özgünlük ile biriciklik kuralı, temelden yola çıkılarak sağlanabilir. Söylendiği gibi “Şair, var olana baka baka kendi özgün şiirini yazar” anlayışı sığ bir bakışın soncudur. Alaylı mantığın tembel çıkarımıdır. Yazının geleceğini kurgulamak için, felsefesine eğilmek, bu alanda yetkin inceleme ve araştırma ürünleri ortaya koymak zorundayız.

Bazı yazar ve şair dostlarımız; yazının sanat yönü, felsefesi, sosyolojisi, psikolojisi gibi konulara çok zaman ayırmıyor, ne işe yaradığı konusunda üzerinde bile durmuyorlar. Bu durum, konuya ilişkin ortaya konan çalışma ve eğilimden de görülebiliyor. Dahası bunun gereksizliğini kanıtlamak için kendilerine savunma mekanizması geliştirenler de var; “Kuramsal bilgiyle iyi şiir yazılamaz” gibi… Bu anlayışın tersine çevrilebilmesi için bilgi kullanım tekniklerine ve sanat felsefesine egemen olmak gerektiğini anımsatmak isterim. Günümüz sanat anlayışında, alıcının algı dengesini bozamıyorsanız ürettiğiniz metin yeterince estetik değer taşımıyor demektir. Alıcı/izleyici/okurun algı dengesini bozmak için yapıtınıza giydirdiğiniz bilgi niteliğiyle onun düş gücünü aşmanız gerekir. Ayrıca onun duyarlılık çıtasını yükseltmek için, kuramsal bilgi yani bilimsel bilgiyle yapıttan kaçış kapılarını tıkamanız gerekir. “Ben yaptım oldu” anlayışıyla artık çağdaş sanat ürünü ortaya çıkaramazsınız… Olsa olsa geçmişi yinelersiniz.

“Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurumaz” demiş büyüklerimiz. Sanatın her dalı için geçerli bir özlü sözdür bu. Bugün ve bugünden sonrasına bakalım. Batmış güneşi yâd etmek yerine tepemizde ışıyan aya dönelim yüzümüzü. Sanatta özgünlük ve biricikliğe varmanın, estetik değere sahip ve sıra dışı yapıt üretmenin yolu; yarınlara yüzümüzü dönmekle; bilgiyi, deneyimi doğru, yerinde kullanmakla bulunur.

Şiir Sarnıcı, sanata gönül borcu duyanların katkılarıyla yayımladığımız emek yoğunluklu sanat ve yazın dergisidir. Ticari, ideolojik, taraftarlık, güdümlülük gibi bir yanı, amacı ya da yönelimi yoktur. Basılı biçimi olmamasına karşın basılı derginin aynısını sayısal ortamda tüm iletişim kanallarından bulabilirsiniz. Derginin hem blog sayfasını hem de PDF dosyasını, bilgisunarda arattığınızda hemen karşınızda görebilirsiniz. Blogdan ya da PDF dosyasını indirip okuyabilirsiniz. Telif, ekonomik ve paylaşım kaygısı olmayan, herkese açık edebiyat harmanıdır Şiir Sarnıcı… Burası, herkesin sözünü hiçbir bedel ödemeden özgürce söyleyebileceği bir kürsüdür.

Mutlu, esenlikli günlerde okunmak dileğiyle…  




Şiir Sarnıcı  14. Sayı, 01 Ekim 2022'de yayımlanmıştır.  




YAYIMCIDAN

İsterim ki yazın sanatıyla ilgili tartışalım, açıklıkla konuşalım, ön kabullerimizden sıyrılıp farkındalıklı düşünelim. Türk yazınında boşluk varsa ve neredeyse birlikte saptayalım, denenmemiş yöntemlerle çözüm üretmeye çalışalım. Şiir Sarnıcı Dergisi’ni çıkarma amacım, yazın adına ne yapabiliriz, sorusuna yanıt bulmaktır. Eleştiriden ve bilgi noksanlığımızdan korkmayalım. Kafamızdaki yerleşik bilgilerin yıkılmasından değil betonlaşmasından korkalım. Ceplerimizdeki eski bilgilere şöyle bir sus deyip yeniye doğru yelken açalım. Her şeyde olduğu gibi yazında da metinler arasılık mutlaktır ama biz biraz geleceği yakalamak için ufka göz dikip yaratıcılığı çağıralım. Modern Sanat Dönemi bilgilerinin pek çoğu, ezber üstüne ezber edilmiş doğrulanamayan yığınlara dönüşüyor. Dünya değişiyor, estetik algının boyutu deviniyor, sanatın kuram ve ilkeleri evriliyor. Ezberi bir yana itip; şiiri, öyküyü, denemeyi genellemelerle anlatmaya çalışmaktan vaz geçip felsefesiyle tanımlamaya çalışalım. Bizi en doğru yola yönlendirecek ve yeni tanımlamaların kapısını açacak olan, sanat ve alt dallarının felsefesini sorgulamaktır. Bunu yapmak için dağarcığımızda yeterince birikim, kazanım ve gerecimiz vardır. Yeter ki kulaktan dolma alışılmış genellemelerin egemenliğini bilincimizden sıyırıp atabilelim.  

Yazında henüz tanımlayamadığımız pek çok kuram olmalı. Çağın değişen algı ve yargı biçimlerine göre süreci değişime uğrayanlar da... Şöyle bir bakınız Türk şiir yazılarına… Şiire yönelik kaç kuram saptanmıştır… Kuramlar saptanmadan yeni kavramlar üretilemez. Yeni kavram üretilemezse şiirin ezber bilgileri arasında sıkışıp kalınır; bugün olduğu gibi… Şiir nasıl yazılır, imge nedir, şiire nasıl başlanır/bitirilir… gibi alfabe bilgilerle şiir sanatına yön verilmeye çalışılır.

İyi şiirler yazılmıştır; yazılacaktır. İyi şairler gelmiş geçmiştir; bundan sonra da olacaktır. Bu demek değil ki Türk şiiri son aşamasına gelmiş, derinliği ve gizemi tamamıyla çözülmüştür. Ayrıca sanatta, iyinin iyisine, güzelin güzeline ulaşmanın sınırı yoktur. Araştırmak, incelemek, yeniye ulaşmak, yaratıcılık için değişik açılardan ele almak, gerekir. Bir günü diğer gününe benzeyen yazın, durağanlaşmış demektir. Durağanlaşmak, sanat ilkelerine göre olumsuz bir durumdur. Bugün “Ben oldum” diyen pek çok şair/yazar var ülkemizde. Söyleyecek sözleri olmalı. Yazar/şairler, ince ruhlu kişilerdir; kişisel bir yarar beklentisi olmaz, diye düşünüyorum. Dergimizin ilkesi gereği, özel bir konu olmadığı sürece yazı ve yapıt istemeyiz kimseden. Dergimizin maddi kaygısı yoktur. Okunup okunmama gibi bir zorunluğu da. Buna karşın yurt içi ve yurt dışı okur sayısı her geçen gün artıyor. İyi şeyler, bir köşeye atılıp karanlıkta bekleyemez. Yazın sanatına gönül vermiş ve bu yolda beklentisiz çaba gösterenler zaten yeterince katkı sağlamaktadırlar.

Şiir Sarnıcı, uluslararası bir dergi olma yolunda hızla ilerliyor. Özbekistan dergi temsilciliğimiz de oluşmuştur. Derginin yanında gençler çoğalıyor. Üniversite gençliği, özellikle güzel sanatlar fakülteleri, dergimizi okuyup paylaşıyor. Dergicilik bir imecedir. Yararsız, umarsız, çıkarsız, tarafsız sanat yolculuğunda bizlere eşlik etmenizi isteriz. Bu imecede küçük de olsa yapıtlarınızla, yorumlarınızla, değerlendirmelerinizle katkınızı bekleriz.

Dergimizin ilkeleri gereği; propaganda, irşat ve şiddet dili taşıyan metin ve şiirler, değerlendirme dışı tutulmaktadır. Ayrıca bize gönderilen her metin ve şiir için geri bildirimde bulunuyoruz. Kalabalıkta geri bildirimde bulunamadığımız olduysa, yayın kurulumuzca ürünleriniz yayıma uygun görülmediyse bizi anlayışla karşılayacağınızı umuyoruz.   

Dergi düzeninde küçük bir değişiklik yaptık. JPEG dosya ve bu formatta görsel, zorunlu olmadıkça koymayacağız. Bu tür dosyalar ya da görseller, platformun özelliği gereği diğer dillere çevrilemiyor. Çok sayıda yurt dışı okurumuzun olması nedeniyle başka dillere otomatik çevrilebilen düzende dergiyi sürdüreceğiz. 

Mutlu, esenlikli günlerde okumanız dileğiyle…


Şiir Sarnıcı 13. Sayı 01Temmuz 2022 den itibaren erişime açılmıştır. 



 YAYIMCIDAN

 Dünya bir savaş yaşıyor, pek çok yerde çoluk çocuk terörden zarar görüyor, insanlığın bir kısmı açlıkla burun buruna. Üst teknoloji silah sistemlerine sınırsız kaynak aktarılırken çocukların açlıktan ölmesine seyirci kalan bir insanlıkla karşı karşıyayız. Sağduyusunu yitirmiş yöneticiler, insanlığın yaşam alanlarını acımadan harabeye çeviriyorlar. Böyle bir ortamda, dergiden ve sanattan söz ediyorum. Savaş ve terörün yarattığı ruh durumuna tanık birisi olarak sanattan söz ederken ne kadar kolay işlerle uğraşıyorum, diye düşünmüyor değilim. Dilerim ki hiç bir insan; savaşla, terörle, açlıkla yüz yüze kalmasın, dahası kötülükle, işkenceyle… İnsan değerli bir varlıktır, her canlı düşlediği biçimde yaşama hakkına layıktır. Kimse, insanca yaşama hakkını elinden almaya yetkili değildir. Savaşa, teröre yönelik ve insanlığı açlığa sürükleyen her tür uygulamayı; tarafsızca tanımlayıp karşısında kararlılıkla durmak gerekir. Ülke güvenliği kaygısıyla birtakım sözde gerekçeler ileri sürüp bir ülkeyi yıkıma götürmek, kabul edilemez. Hep şunu savunmuşumdur: Dünya ve uluslar, ülke yönetimlerini otuz beş yaş altı kuşaklara bırakmalıdır artık. Yenidünya bu kuşakların tasarımıyla daha iyi olacaktır. Çünkü onlar; bilgi temelli, daha insancıl, daha teknik ve daha teknolojik tasarım yapabilme yeteneğine sahipler. Yaşamı algılama biçimleri bunu gösteriyor.

Yıpratıcı ortamın hafifletilmesinin yine sanatla olası olduğu kasındayım. Sanat, daha yapıcı düşünmeye, daha iyi ve daha güzel olana yöneltmeye aday bir olgu değil mi? Ah şu iç hesaplarımızdan kurtulabilsek, güvenlik korkularımıza dur diyebilsek, özgür bıraksak bütün düşlerimizi… Gelmişi geçmişi yatırsak şöyle masaya, deşsek karnını, desek ki baskı yok, güvensizlik yok, düşünceye saygısızlık yok, en önemlisi insana saygısızlık yok desek; yıkılır mı dünya, zarar görür mü toplumlar ya da yok olur mu değerlerimiz? Bence tam tersi hepsi kendi kendini yeniler ve güzel olana yönelir. 

Yapılmış yapılmıştır, yazılmış yazılmıştır, yaratılmış yaratılmıştır; bunlar kazanımlarımız, değerlerimiz. Sanatın ve sanatçının gelişimi için en önemli başvuru kaynaklarıdır; vazgeçilemez. Ne var ki yapılmışa ve yaratılmışa benzemeye çalışmak, elde var olanın üzerinden yol almaya çalışmak sanatın en büyük düşmanıdır. Başka bir söyleyişle önümüzdeki deneyimi ayna olarak kullanmak,  sanattaki özgünlük ve biriciklik ilkesine gölge düşüren bir yoldur. Sanat tarihinden yararlanmakla öykünmek arasındaki ayrımı doğru yapamıyoruz. Aynı zamanda şiirin bilinen isimlerini kendi yararımız için kullanmak normal bir durum gibi algılanır olmuştur.  Sanatın felsefesinden yola çıkarak uygulamaya/üretmeye yönelmediğimiz, yapılmışın etkisinden kurtulamadığımız, usta çırak yöntemini terk etmediğimiz sürece, ne çocuk ne gençlik ne de yetişkine yönelik dünya edebiyatında yer alan yapıtlarımız olacaktır. 

Okumayı başaramayan bir toplumuz, kabul. Ne var ki bunu tersinden ele alıp asıl şu soru sorulmalıdır: ‘Yazarlar/Şairler, gerçekten okuru okuyabiliyor mu?’ “Şair/yazar, yazarken okuru düşünmez” genellemesini kabul etmiş bir kuşağa bu soruyu sordurmak anlamsızdır, ayırdındayım. Çocuk ve gençlik edebiyatından söz ederken bizler bu çocukları ne kadar okuyabiliyoruz? Ruhbilim eğitimi almış uzmanlar bile çelişkiye düşerken bizler ne kadar onların gerçekliğine uygun yapıt üretiyoruz? Hâlâ dünya edebiyatında yerini almış, yankı uyandıran çocuk ve gençlik kitabımız yok. Bunun nedeni, sanatı öteleyip sanat kılıfı altında onları kendimize benzetmek ve koşullandığımız yaşam biçimine yönlendirmek amacıyla yapıt ürettiğimiz için olabilir mi?

Sanatın sınırı yoktur; yazının da… Düşlem gücüyle doğru orantılıdır. Sınırsızlık ortamında dünya edebiyatında yerini almış gençliğe yönelik yapıtımız yoksa sanatsal öngörümüzü ve düşlem gücümüzü zayıf kılan etkenleri durup enine boyuna düşünmek gerekmez mi? Asıl soruyu sorayım: Bu sorulara yanıt arayan kaç yazar, şair ya da akademisyen vardır?  Ünlü yazar/şairlerin terkisine takılıp ününden pay kapma yarışı dışında yazın için dikkate değer bir çabaya, etkinliğe, araştırmaya kaç kez tanık oldunuz?

Yazına ve yazara bakışımızda anlayış değişikliğine gidilmesi gerektiğini çoğu yerde vurgulamışımdır. Diğer bir deyişle yazında paradigma değişikliğine gidilmesi önkoşuldur. Bu yüzden Şiir Sarnıcı’nda, diğer dergilerde belirlenen sıradan dosya konularını yinelemek istemiyorum. Geleceği kurgulayan, gençliğe yönelik, ufuk açıcı, ağzı açılmamış dosya konuları belirlemek istiyorum her sayıda; önceki sayıların dosya konularından gördüm ki bu tür dosya konularına yönelik yayıma değer ürün gelmiyor. Bu sayıdan sonra dosya konusu belirlemiyorum. Demek ki Türk yazını sorunsuz, yetkin bir biçimde yoluna devam ediyor?!

Şiir Sarnıcı’na gönderilen yazı ve şiirler hakkında Yayın Kurulumuzun değerlendirmesini okurlarımızla paylaşmak istiyorum.  Şiir Sarnıcı Çıkış Bildirisi’nde de belirtilen önemli bir konuya dikkat çeken değerlendirme şöyledir:  “Dergiye gelen bazı metin ve şiirlerde; özensiz, yerinde olmayan ya da çok sayıda eskimiş sözcük kullanıldığı, günümüz Türkçesine uygun olmayan yazı diline özenildiği gözlemlenmiştir. Bu tür betiklere dergide yer verilmemesi, yazın ve Türk dilinin geleceği açısından daha yararlı olacaktır.”  Yazının gereci dildir; kullandığı dile özen göstermek ve yaşatmak her yazarın öncelikli sorumluluğu olmalıdır. Yalın, temiz bir Türkçeyle yazılmış her metin ya da şiir, nitelikli olduğunda dergide yer alması için çaba gösterilmektedir. Buna karşın pek çok betik, yayın dışı kalmaktadır. Ürün gönderen ve ürünü yayımlanamayan yazar ve şairlerimizin değerlendirme kararını anlayışla karşılamasını diliyorum.

Mutlu ve esenlikli günlerde okumanız dileğiyle… 



Şiir Sarnıcı 12. Sayımız 21 Mart 2022 tarihinde yayımlanmıştır. İyi Okumalar... 

21 Mart Dünya Şiir Günü kutlu olsun. Dergimizin 12. sayısı 21 Mart 2022'de yayımlanıyor... İyi okumalar






YAYIMCIDAN, 12.SAYI GİRİŞ YAZISI


Bu sayının giriş yazısında Şiir Sarnıcı’nın dosya konusuna, içeriğine ya da son durumuna değinmeyeceğim. Duyduğum, duyumsadığım, gözlemlediğim birkaç konuyu okurlarımızla paylaşmak istiyorum.


Eşekle köy köy dolaşıp Anadolu insanının okuması için seferber olmuş bu ülkenin kahraman kütüphaneci ve eğitimcileri, hakkınız ödenmez. Okuma alışkanlığını kazanmak için seferber olmuş bir toplum, okuma yeteneğini yavaş yavaş yitiren bir topluma mı dönüşüyor? Günümüzde büyük bir kesim, bir şeyler okuyor ya da okumak zorunda kalıyor. Nitelikli bir okuma sayılır mı bunlar? Geçmiş yıllarda sorun kitaba ulaşmaktı, şimdi bu durum ortadan kısmen kalkmış olmasına karşın çağın daha büyük bir sorunuyla karşı karşıyadır okur. Bunca yayın kirliliğinin arasında doğru kitabı okumak, temiz bilgiye ulaşmak ve yaşamsal duyarlılığı kazanmak…

Teknoloji ve bilgi varlıkları, çok hızlı değişiyor ve buna uyum sağlamakta zorlanıyoruz. İletişim ve yayım olanakları o kadar çoğalmasına karşın iletişim sorunu yaşayan bir toplum olduk. Yakında Metaverse (sanal evren) devreye giriyor. Üç boyutlu olarak, yüz yüze görüşür gibi sanal gerçeklik ortamında görüşebileceğiz. Bunun dışında düşleyemediğimiz pek çok gelişme gündemdedir; yakın zamanda kullanımda olacak. Gelişmeler şunu gösteriyor: Güncel, artık aklımızı zorluyor. Kavramakta zorlandığımız bir çağ, kendi edebiyatını üretecekse yazar ve şair değişimin önünde olmak zorundadır. Edebiyat, çağın aynası olmakla birlikte çağa yön veren itici güçtür. Bu önermenin gerçekleşmesi için, nitelikli yapıt üretecek donanımlı yazar-şairler olmalıdır. Okumadan, araştırmadan, çağın gerçeklerine egemen olmadan iyi yapıt üretme devri kapanmıştır. Modern sanat çağının bilgilerini yinelemekle günümüzün aynası olacak yapıt üretmek zor görünüyor. Başımızı kaldırıp ufka doğru bakmalı, ufukta bizi neler bekliyor okumaya çalışmalı ve ona göre önlem almalıyız.

Sanat kaygısı taşıyan yazar ve şairlerin iletişimde bulunmasını; çağdaş bir anlayışla yazınsal tartışmalara katılmasını; kazanılmış bilgi, deneyim ve becerinin genç kuşağa aktarılmasını; gençlerin yazın ortamına adım atması için yüreklendirilmesini; ortaya konan yapıtların çağın sanat bilgisiyle değerlendirilmesini amaçladığım için, Şiir Sarnıcı’nı kurdum ve herkesin okuyabileceği birkaç sayısal ortamda ücretsiz yayımlıyorum. Onca çaba ve emeğe karşın Şiir Sarnıcı’nı, bir dergide olması gereken nitelik ve niceliklere ulaştıramadım, kanısındayım. Dergicilik, imece biçiminde işleyen bir yayıncılıktır. Niyetim kimseyi sorgulamak değildir elbet. İçtenlikle yazıyorum ki dergicilikte aradığım yazınsal niteliği ve ortamı bulamadım. İlgi, yaklaşım ve anlayış, bir yayın ortamında olması gereken değerleri oluşturmaktan uzak duruyor. Gözlenen durum; şiir adına, sanat adına kaygı duyduğunu söyleyenler, ne yazık ki “Ben kaygısını gidermek için bunu bir kılıf olarak kullanıyorlar”, düşüncesini uyandırıyor. Sanki amaç, yazınsal bir yapıt ortaya koymak değil, herkesin parmakla göstereceği bir oyuncu olmak… 

Köklü kurumların ve edebiyat işçilerinin, kurum kültürü diye adlandırdığımız yerleşmiş ve özlenen davranış biçimleri vardır. Buna etik anlayış ya da genel yazınsal kültür de diyebiliriz. Edebiyat çevresinin, bu köklü kültüre sahip olduğunu düşünüyorum. Çağımızın bir sorunu olsa gerek, yazınsal kültür, yeniyle eski arasına sıkışmış, çıkmaz bir sokakta debeleniyor. Ne yaparsak yapalım, ayrılmışlık, bölünmüşlük, taraftarlık ve gruplaşmanın yarattığı edebiyat ortamını; daha hoşgörülü, demokratik, tartışmacı ve özgür bir ortama taşımak bugün için zor görünüyor. Özgür, hoşgörülü, düşünceye saygılı, tartışma kültürüne sahip, demokratik bir yazın ortamını oluşturmak için saydığım bu özellikleri taşıyan şair ve yazarların çoğunluk olması gerekir. Bu niteliklere sahip yazar şair çok var mıdır, yorumunu sizlere bırakıyorum. Örneğin, deneyimli yazar ve şairlerin çoğu, ne deneyimini bizimle paylaşıyor ne de kendi söylediklerinin dışına çıkılmasına katlanıyorlar. Saygın bir edebiyat ortamını, içtenlikle elimizi taşın altına koyarsak oluşturabiliriz.

Dergiler bir bir yayın yaşamını sonlandırıyor. Yapıtların görücüye çıktığı yerdir dergiler. Yazın ilişkisinin ve kültürünün oluşturulduğu coğrafyadır. Ekonomik nedenlerden dolayı kapandığını düşünsek bile daha büyük bir sorun vardır yazın ve sanat dergilerinde: Nitelikli yazı ve yapıt bulup yayımlamakta zorlanıyor yayımcılar. Edebiyat tarihçiliğinden ve hamlamış bilgiden kurtulup geleceğe yüzümüzü dönmenin zamanıdır. Söyleyecek iyi sözünüz varsa biz yakınınızdayız…  

Her ne olursa olsun karamsarlığı bir yana bırakıp umutla bakalım geleceğe…

(…)

Korkma Dilhan zaman ilaçtır;

                                    taş gediğini bulur,

                        Felsefe uygun, temel sağlam;

                                               çağ ışığını her türlü alır[1]… (…)

Mutlu ve esenlikli günlerde okumak dileğiyle…



[1] Yaşar Özmen, Dilhan, e-şiir kitabı, 29 Ekim 2021




[1] Yaşar Özmen, Dilhan, e-şiir kitabı, 29 Ekim 2021







Şiir Sarnıcı (e-dergi) 11. Sayı çalışmaları tamamlanmıştır. Okurlarımıza, Yayın Kurulumuza ve Temsilcilerimize teşekkür ederiz...



ŞİİR SARNICI 11. SAYI GİRİŞ YAZSI (YAYIMCIDAN)

Bizi, yalnız biz okuyorsak ne anlamı var? Birbirimizi biliyoruz zaten. ‘Körler sağırlar birbirini ağırlar’ tadında bir döngü. Önemli olan yazının, halk katmanlarına ulaşmasıdır. Örneğin yazın dergileri ne kadar okunuyor, diye sorsak, hemen hemen herkes karamsar bir yanıt verecektir. Okumayanı anladık, tat almıyor okumaktan. Yazanlar, bu tadı tattıramıyor olabilir mi? Etki ve tepkiler, verilen ve alınanlar; atbaşı giden hilesiz bir dengedir. Salt okumayanı değil, diğer taraftan okunacak nitelikte yapıt üretilip üretilmediğini sorgulamak gerekmez mi?

Şiir kitapları satmıyormuş. Okur, okumaya değer bir şey bulamadığından olabilir mi? Biraz da bu açıdan bakalım mı konuya? Eleştirilmekten, sorgulanmaktan, öğretilmekten korkan yanımız oldukça güçlüdür. Yanı başımızdaki bilgiyi özümseye özümseye edinmek yerine adı belli birilerini ya da yabancı isimleri mutlak kaynak sayıp sorgusuz kabullenirsek gelir bir yerde tıkanırız. Bu yüzden, sorgulamaya kaynaktan ve günümüzde üretilen yapıtlardan başlamak gerek, diye düşünüyorum. Bunları sorgulamanın yeri salt dergiler değil elbet.

Şiir Sarnıcı; yalnızca biz bizi okumayalım, yurt dışında yaşayanlar dahil herkes okuyabilsin; bizden farklı düşünenlerle diğer ülkelerin vatandaşları okuyabilsin; özellikle gençlere yazın dünyasına küçük adımlar atma olanağı verilebilsin amacıyla kurulmuştur. Karşılık beklemeksizin verilen bunca emek, sosyal yaşamın bir yerlerine ve insana dokunsun istiyoruz. Varılmamışa varsın diye çabalıyoruz. Yayın kurulumuz, yurt içi-yurt dışı temsilcilerimiz dahil yapıtlarıyla katkı veren tüm yazar ve şairlerimiz, gönüllü sanatseverlerdir. Ücretsiz, tüm dünyada dolaşımda olan, her dilde okunabilen, yüzlerce e-posta adresine gönderilen, sosyal medya hesaplarından kolayca ulaşılabilen bir derginin amacı, başka ne olabilir?

Alışılmışlıkları, öğrenilmişlikleri bir yana bıraksak, insanlık sofrasından yaşama sağduyuyla baksak, nasıl bir sonuca ulaşırız, sormalıyız. Edebiyatta deneyim ve bugüne kadarki kazanımlar son derece önemlidir. Bunların üzerine bir şeyler koysak daha güzel olmaz mı? Örneğin şiire, farklı bir açıdan baksak mı? Dilsel şiddet içeren bir şiiri, estetik bilimi verileriyle sorguladığımızda nasıl bir sonuç alırız, araştırsak. Kanımca bildiklerimiz yıkılmaz, şiirin yanına kattığımız amaç dışı beklentiler çökmez, tam tersi yeni bilgiler ortaya çıkar.

11. sayımızın dosya konusunu, ‘Edebiyatta algı yönetiminin yeri ve etkisi’ olarak belirledik. Yazınımızda tartışılmaya değer bir konudur. Bunu seçmemizin nedeni, edebiyat dahil tüm sanatların algı güdüleme gereci olarak kullanılmaması gerektiğine inanmamızdır. Bilinçli ya da bilinçsiz algı güdülemeye yönelen bir edebiyatın, sanat olmaktan uzaklaşacağı kanısındayız. Ayrıca bu konu, salt dergilerde değil; akademik düzeyde de tartışılması gereken ayrıntılı bir süreçtir.  


Bireyler değişiyor; algı biçimleri de değişiyor. Buna koşut olarak toplumların yönelimi de değişiyor. Gençlerin birey olma bilinci ve özgürlük algısı, genel olarak kırklı yaş üstü kişilerin yaklaşımından oldukça farklıdır. İyi yönde evriliyor. Yazar ve şairler de genç kuşağın algı biçimlerine karşı yönelimini ve kabuğunu değiştirmelidir. Dayatma, ikna etme, inancını aşılama, öğretisini kabul ettirme çabasını, hor görme ve aşağılama gibi dilsel şiddeti bir yana bırakmalıdır günümüz yazarı. Bu tür eylemler, sanatsal bir metinde zaten felsefesi gereği olmaması gerekenlerdir. Görüşünü kabul ettirmeye ve bu bağlamda toplumu şekillendirmeye kendisini adamış yazar/şairler, yukarıdaki tümceleri anlamsız bulabilirler. Çünkü görüşünü ya da inancını dikte etmeyi, kutsal görev ya da erdem sayarlar. Kabullendiği inancı veya öğretiyi süsleyip okurunun düşüncesinde yaşama geçirmeyi erdem saymak, günümüzde üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir tartışma konusudur. Burada şu soruyu kendimize sormalıyız: Yazarın edebiyat aracılığıyla algı güdülemesine soyunması, birey hakkına saldırı olarak düşünülebilir mi?.

Esenlikle, mutlu günlerde okumanız dileğiyle… 


    




Şiir Sarnıcı Ekim 2021, Sayı:10 yayımlanmıştır. 10. Sayıda çoğu yazar ve şairin yapıtlarına yer veremedik; özür dileriz. 10. Sayı için gönderilen yapıtlar, 11. Sayıda bir daha değerlendirilmeyecektir. 11. Sayı için ayrıca yapıt göndermenizi bekliyoruz... 

Şiir Sarnıcı (e-dergi) gelecek sayısı; yazar, şair ve okurlarını bekliyor... 







YAYIMCIDAN

Şiir Sarnıcı (e-dergi) 10. Sayı Giriş Yazısı

Türk şiir sanatının geleceğiyle ilgili biraz kafa yormak gerekir, diye düşünüyorum. Salt benim değil; sanat kaygısı taşıyanların ve toplam aklın bir beklentisi olmalıdır bu. Bir yerden başlanması ve kırılma noktasının tespiti gerekiyor. Yayımcı olarak amacım, temel bir sorunun ve sorumluluk yozlaşmasının resmini çizmektir. Sanat ve şiir adına kaygımız varsa, en azından “Ne yapmalıyım” sorusunu kendimize sormalıyız. Kabullenilmiş şiir bilgisi, azıcık bilinçli tuttuğumuzda elimizde kuru yaprak gibi dağılıyor.

‘Şiirin geleceği için nasıl bir açılım yapabiliriz’, sorusu; küçük de olsa birkaç farklı yanıt bulabilir miyim, arayışına yöneltti beni. Kendi alanında yetkin ve birikimine güvendiğim şair ve yazarlarla, “Türk yazını geleceğe nasıl hazırlanmalıdır?” konulu söyleşi yapmayı tasarladım. Söyleşinin çocuk yazınıyla ilgili olan bölümünü, Şiir Sarnıcı (e-dergi)’nın sekizinci sayısında yayımladık. Bu söyleşiye; Hidayet Karakuş, Emel Yelkenci Saral ve Oya Uslu katıldılar. Dokuzuncu sayıda da şiir, öykü, romanın geleceği ile ilgili sorularımız oldu. Söyleşiye; Hidayet Karakuş, Efdal Sevinçli, Oğuz Tümbaş, Mustafa Gökçek ve Gülce Başer katılarak destek verdiler. Onuncu sayıda ise; Bâki Ayhan T., Aydın Şimşek, Özge Sönmez ve Tuğrul Keskin söyleşimize katılarak düşüncelerini Şiir Sarnıcı okurlarıyla paylaştılar.

Şiir Sarnıcı (e-dergi), amatörce başlattığım bir yayındır. Yayım ve dergicilik deneyimim hemen hemen hiç yoktur. Teknoloji ve iletişim olanaklarını kullanarak maliyetsiz, salt emekle yapılabilen bir sistem oluşturdum. Ekim 2021’de onuncu sayıyla karşınızdayız. Yurt içi ve yurt dışı temsilciliklerimiz oluşmaya başladı. Yayın Kurulumuzu oluşturduk. Yayımcı olarak özellikle yayın kurulu üyelerimize ayrı ayrı teşekkür ederim. Onuncu sayı hazırlık sürecinde deneyim ve birikimlerini ortaya koydular. Temsilcilerimiz de elinden geldiğince destek oluyorlar. Şimdi Kuzey Atlantik’te, Japonya’da, Avustralya’da okunabilen, en azından her ülkenin kendi diline teknik yardımıyla çevrilip incelenen bir dergi durumuna geldi. Bilgi sunar sayaçlarının gösterdiğine göre, okur sayımız oldukça yüksek, yurt dışı okur sayımız her geçen gün artıyor.

Dergimizin bir yönü, yeni başlayan şair ve yazarları kazanmaya yöneliktir. Hedefimiz, sanat sevgisini yüceltmek, yapıtları görünür kılarak itici güç oluşturmak ve onları sanata yöneltmektir. Taze kanların dünya görüşünden yararlanarak şiire ivme kazandırabilmektir. Amacımız gereği, içinde bir parça umut gördüğümüz amatör şiir ve metinlere de yer veriyoruz. Birebir görüşüp düzeltmelerini sağlıyoruz. Bir sanatseveri kırmaktansa bırakın derginin saygınlığı daha az olsun. “Dergiler şiirin mutfağıdır” derler ya… Kabullenilmişliği şöyle bir yana itersek, bu sözü en iyi anlatan tümce şu olmalıdır: Dergicilik, olmuşu ortaya koymak değildir; hamı olgunlaştırmak ve servis etmektir. O zaman mutfak niteliği kazanır düşüncesindeyim.

Her yerde gördüğüm tümce: “Dergi dediğin eline alınıp okunabilmeli, kanlı canlı olmalı ve kâğıt kokusu duyulmalı.” İyi de maaşını neden gidip mutemetten sayarak teslim almıyorsun? Alamazsın; teknik ve olanaklar değişti. Yazın dünyasında iletişim, yayım olanakları değişti, değişim sürüyor. Buna herkes uyum sağlamak zorunda. Çok yakında magazinsel dergiler dışında basılı yazın dergisi göremeyeceğiz. Basılı yayın, devrini tamamlamak üzere olduğunu kitap fuarlarında görüyor olmalıyız. Dergi sahipleri basım ve dağıtım maliyetlerini karşılamakta zorlanıyorlar. Hele yazın sanatına yönelik dergilerin okuru çok az. Böyle olunca ister istemez sayısal dergiye dönmek zorundayız.

Eskiye özlem, etkin bir durumdur sanat dünyasında. Aynı zamanda, edebiyatta önemli bir sorunun ana kaynağıdır. Bunun, sorun olması da nereden çıktı diyeceksiniz. Derginin ikinci sayısında, “Türk Şiirinin Sorunları” konulu etkinliğin konuşma metinlerini yayımlamıştım. Etkinlikte, “Türk şiirinin temel sorunu, şiirin sanat bilimiyle ele alınmamasıdır” diye belirtmiştim. Eskiye özlem de ikinci derecede önemli bir sorundur. Bunu, neden sorun olarak görüyorum?

Şiir dünyasını takip ediyorsunuzdur. Sanat ve şiir yazılarını, yorumları, incelemeleri, eleştirel deneme, şiir, öykü gibi metinleri ben de okuyorum. Şiirle ilgili; etkinlik, çalışma ve tartışmaları izlemeye çalışıyorum. Bunları derinliğine incelediğimizde, önemli bir şey gözümüze çarpıyor: Eskiye özlem. Birkaç örnek vereyim. Şiir yazılarına, etkinliklere, tartışmalara, yorumlara baktığımızda, “Şu büyük şair şöyle yapmış, bu böyle yapmış, ben de şöyle dedim” den öte bir içerik yok. Bunlar, eski şairin sanat bilgisinden yararlanmak amacıyla yapılsa büyük bir kazanım olur. Ne var ki uygulama hiç öyle görünmüyor. Eski şairleri referans vererek, kendini kanıtlama, gösterme kaygısı almış başını gidiyor. Bunun en iyimser tanımı, öykünmedir. Burada asıl soru şu olmalıdır: “Ben şiire nasıl bir devinim kattım, ne kadar yeni bilgi ürettim?” Ne yazık ki fakültelerimiz de aynı durumdadır. Bakınız tez konularına. Yeni bilgi arayan, yeni bilgi ortaya çıkarmaya yönelik kaç tez konusu görebilirsiniz? Geçmişte bir şairin yaptığını inceleyip kendince yorum üretmek, akademik bir unvan için yeterli bir çalışma mıdır?

Ne yazık ki şiir kültürü, “Ben de varım” diyebilmek için söylenmiş özlü sözler çöplüğüne dönüşmüş ve şiir yazılarının başat konusu haline gelmiştir. Bugüne kadar okuduğum, incelediğim ve araştırdığım kaynaklar; bu tümceyi kurma cesareti veriyor.

Şiir etkinliklerine bakalım. “Şiir için biz ne yaptık?” konulu ya da benzeri bir etkinlik duydunuz mu? Ünlü bir şairin adını kullanmak dışında kaç tane şiir etkinliği düzenlenmiştir? Düzenlense bile 19. Yüzyıl bilgilerinin aktarıldığı bir içerikten öte yol alınmış mıdır? Adını şiir tarihine yazdırmış şairlerimiz; elbette anılacak, haklarında yazılacak, sanatından söz edilecek, söyledikleri irdelenecek, adlarına etkinlik düzenlenecek. İtirazımız yok. Ancak bunların içine yeni bilgiler katmak gerekmez mi?

Tarihsel bilgi iyi irdelenmediği için eski şairlerimizden kalma doğru olmayan bilgiler, bugün Türk Şirinin temel tartışma konularıdır. Örneğin “Şiirde anlam aranmaz, şiir sözcükle yazılır” gibi… Bunlar sanat bilimiyle incelenmeli, yanlış ve noksan olanlar gündemden çıkarılmalıdır. İyileri, yeni bilgiyle donatılıp dönüştürülmelidir. Üstüne bir şeyler konmalıdır. Özellikle gençlerin dünya görüşü ve yaşam algıları, şiirin felsefesinde harmanlanmalıdır.

Tarihsel bilgiyi yeni bilgiyle donatmazsak o bilgi, bizi çöplüğe iter. Tıpkı, şu anda ülkemizin içinde bulunduğu sosyolojik gerçek gibi. Sanatın tarihsel bilgisi, iyi bilgidir; deneyimdir, ışık tutar ama yeni bilgi değildir. Geleceğe ışık tutar ama geleceği kurmaz. Eskiye özlem, öykünmeyi doğurur, öykünmekse yeniliğin düşmanıdır. Ne yazık ki bugün Türk şairi, eskiye özlem, öykünme türü yaklaşımlar nedeniyle yeniliğe çok açık değil kanısındayım. Çağdaş sanatı geçtim, modern sanat anlayışının bile yıktığı kavramlar, yazın dünyasının gündeminden düşmüyor. Şairin işi, geçmişiyle övünüp, öykünmek ve hayranlığının kurbanı olarak kendisini eski ve statik bilgiye teslim etmek değildir.

Türk şiir tarihinde şiir sanatına yönelik kuram geliştiren var mı? Sanat bilimi (sanat felsefesi, sanat sosyolojisi, sanat psikolojisi ve estetik bilimi)’yle şiirin ne olduğunu araştıran var mı? Ben yazınımızda çok görmedim. Edebiyat tarihine egemen olmak, şair/yazar olmak için yeterli değildir. Edebiyat tarihi, doğru açıdan ele alınmazsa şair ve yazarı eskiye özlem tamlamasıyla söz ettiğim duruma sokar. Bir yapıtın etkinliği ile yetkinliğine esas temel bilgiye (kuramsal bilgi) her sanatçı sahip olmak zorundadır. Sanatın temel bilgisine egemen olmadan yazılacak her metin, kurulacak her dize, birilerinden aldığınız bilgiye dayanır. Başka bir söyleyişle özgün bir dize kuramazsınız. Şiir sanatının şöyle bir şanssızlığı vardır: Yetkin kişiler bile, kuramsal bilgi deyince geride dururlar. Kuramsal bilgiyle iyi şiir yazılamaz gibi söylem geliştirirler. Çoğu şiir yazısında tanık olduğum için daha açık söyleyeyim: Şiir sanatıyla kuramsal bilginin bir bütün olduğunu henüz kavramış değillerdir. Herhangi bir alanda, kuramsal bilgiye egemen olmadan o alanda, sistem veya yeni bir şey geliştirmenin/üretmenin olası olmadığını biliyoruz.

Tarihsel bilginin üzerine yeni bilgi koymadıkça; metinler arası ilişkiyi anlamın anlamı üretmesi biçiminde ele almadıkça; kuramlara ulaşıp yeni kavramlar üretmedikçe, Türk şiirinin önünü açamayız. Bilindiği gibi mevcut durumu korumak, gerilemek anlamına gelir; hız çağındayız.

Sanat, tıpkı insan vücudu gibidir. Sürekli kendini yenilemek zorundadır. Yenileyemezse organlar birer birer çöker…

Sonuç olarak, şiir sanatıyla ilgileniyorsak bunun yolu, tarihsel bilgiyi yineleyerek öykünmeci bir tavır sergilemek değildir. Tarihsel bilgiyi sanat bilimiyle ele alıp irdelemek, bilimlerin eşgüdümüyle yeni bilgi üretmektir. Eskiye özlem, insanoğlunun normal ve vazgeçilemez bir duygu durumudur. Şair, bu duygusunu gelecek kaygısıyla bir arada kullanmalı ve yeni bilgi üretmek için arayış içinde olmalıdır. Sanat/Şiir, sadece yapıt üretmekle gelişen bir alan değildir; aynı zamanda onu var eden felsefenin geliştirilmesi gerekir. Daha açık anlatımla; yeni kuramlara ulaşmak ve buradan yeni sanat kavramları üretmektir. Sanatın, özelde şiirin önünü, onun felsefesini güçlendirerek açabiliriz. Şiir, şiirden öğrenilmez; yazılmış şiirler sadece birer deneyimdir, aynadır, önümüze konulmuş öz bilgidir. Var olanlara takılı kaldığımızda bunun adı öykünmek olur.

Sağlıklı, mutlu günler dileriz. İyi okumalar…

Şiir Sarnıcı Not 1: Alıntıların, tırnak içine alınması ve dipnotla sayfa altında açıklama yapılması yazar sorumluluğudur. İntihal; çağdaş toplumlarda çok ciddi bir suçtur. Alıntı dize veya metinlerin yayımcı gözünden kaçma olasılığı yüksektir. Dergimizi bilinçli ya da bilinçsiz bu duruma konu etmemek, yazar ve şairlerimizin sorumluluğudur. 

Şiir Sarnıcı Not 2: Blog sayfamız reklamlara açıktı. Artık sayfalarımız reklam gösterimine açık değildir. Ekranlarınızda hâlâ reklam görüyorsanız cihazlarınızı kontrol ediniz lütfen... 

Şiir Sarnıcı Not 3: Nermin Aşıcı’ya ait “Saf Kız” isimli öykü, Şiir Sarnıcı’nın 8. sayısında yayımlanmıştır. Aynı öykü, yazarının izni olmadan ve yayım yeri belirtilmeden daha sonra başka bir dergide yayımlanmıştır. Şiir Sarnıcı'nda yayımlanan yapıtların, yazar ve şairinin izni olmadan başka bir yayın organında yayımlanmasını etik bulmuyoruz. Yazar/şairin izni olmak koşuluyla dergimizde yer alan her yapıt, başka bir yayın organında yer alabilir. Dergimizde yer alan yapıtlar, nerede yayımlanırsa yayımlansın ve nerede okunursa okunsun, yayın anlayışımız gereği bir kazanç görüyoruz. Ayrıca telif bağlayıcılığı olmayan her yapıt, daha önce her nerede yayımlanırsa yayımlansın, sanat değeri yüksekse, yazarının izni olduğu ve yayımlandığı yer belirtildiği sürece dergimizde yayımlanabilir.

Şiir Sarnıcı Not 4: Dergi  sayfalarını zenginleştirmek için, görsel sanatlara da yer vermek istiyoruz. Sanat değeri taşıdığını düşündüğümüz her görsel dergimizde yer alabilir. Resim ve fotoğraf sanatıyla uğraşan sanatseverlerin yapıtlarını bekliyoruz. Görseller, alttaki örnekte olduğu gibi, aynı sayfada yer alan metinden bağımsız olabilir. 

Şiir Sarnıcı 9. Sayı Giriş Yazısı

ŞİİR SARNICI'DAN

Bilgi sunar ve sayısal teknoloji olanaklarıyla yayımladığımız Şiir Sarnıcı (e-dergi), dokuzuncu sayıya ulaştı. Sanat dünyasıyla ilgisi olan pek çok kişiye ulaşabilen bir dergi olmaktan onur duyuyoruz. Yapıtlarıyla dergimizi onurlandıran tüm yazar-şair dostlarımıza teşekkür ederiz. Bir tuşla bütün dünyada dolaşımda olan, yüz dört dilde ve yıllarca sayısal teknoloji ortamında okunabilen bir dergi olmaktan kıvanç duyuyoruz.

Edebiyatın içinde var olan güzelliği okurlarla ortak kılmak dışında; kişisel, sosyal, ekonomik ve ticari bir beklentimiz yoktur. Temsilcilerimiz dahil emeği geçen herkes, gönüllüdür ve sanat kaygısı dışında beklentileri yoktur.  İşte bu yüzden biz, tarafsız ve olabildiğince adil bir yaklaşımla, daha temiz bir dünyanın kapılarını aralayabilmek için, Şiir Sarnıcı’nı okurlara ulaştırmak istiyoruz. Sizler de bu tasarımızda yer almak isterseniz zorlu yolculuğumuza eşlik edebilir, yapıtlarınızla katkı verebilir, dışarıdan destekleyebilir veya izleyebilirsiniz.

Salgın ve ekonomik koşullar, zor günler olarak tarihe kaydedilecektir. Gerçekten sabır gerektiren bir durumla karşı karşıyayız. Kısa zamanda üstesinden gelmeyi dilemek dışında yapacak bir şeyimiz yok. İnsanlığa sabır ve başarılar diliyoruz. “Edebiyat, zor koşullardan beslenen bir sanat dalıdır” derler. Biz buna katılmıyoruz.  Güzelliklerin ve güzel yaşamların olduğu yerde de edebi yapıtlar ortaya konabilir. Umudumuz, toplumumuz ve insanlık, zor anlar ve durumlar yaşamasın. Edebiyatı güzelliklerden esinlenerek yapmak daha güzel olmalıdır. İyi ve özgür yaşamların olduğu yerde edebi yapıtlar nasıl olur, henüz bilmiyoruz. Bir gün tadarız umuduyla…

“Türk Yazını Geleceğe Nasıl Hazırlanmalıdır” konulu söyleşinin ilk bölümünü, yalnız çocuk yazınına ayırdık ve dergimizin 8. Sayısında yayımladık. Bu sayıda; şiir, öykü ve romana yönelik sorularımız oldu ve ilerleyen sayfalarda okuyacaksınız. Söyleşiyi, amacına uygun kullanmak bize göre gelişmişliğin bir göstergesidir. Dergimizin bir diğer amacı, genç okuru kazanmak ve onları sayfalarımızda görünür kılmaktır. Türk Yazını Geleceğe Nasıl Hazırlanmalıdır, konulu söyleşi genel bir tasarıdır. Amacı, geleceğe ve gençlere yönelik bir şeyler yapabilmektir. Asıl olan ise onlara; sağlam, bilimsel ve tutarlı sanatsal bilgi aktarabilmektir. Pek çok şair ve yazara söyleşi önerisi götürdük. Deneyim ve birikimini gençlerimizle paylaşmak isteyen yazar ve şairlerimize teşekkür ederiz. Daha çok yazar ve şair katılırsa iyi bir bilgi bankası oluşur düşüncesindeyiz. Ne var ki yazın dünyamızda çoğu alanda olduğu gibi ağır aksak giden yönler vardır. Geleceğe hazırlık ve gençlere bilgi aktarımı konusunda zayıf olduğumuzu üzülerek dile getirmek durumundayız. Çoğu yazımızda da değindiğimiz gibi Türk yazınının önde gelenleri ve dergi yöneticileri, şapkasını dizine koyup “Ben yazın adına, gelecek ve gençler için ne yaptım” diye sormalıdır diye düşünüyoruz. 

Şiir Sarnıcı (e-dergi), herkesin dergisidir. Olabildiğince bilimsel ve sanatsal bir rota izlemeye çalışıyoruz. Bu yolculuğumuza katkılarınızı bekliyoruz. Tebliğ, propaganda ve şiddet dili içermeyen, sanatsal değer taşıyan her tür yapıtınız, dergimizde yer alabilir. Şiirine/sanatına güvendiğimiz şairlerimizi dergimizde konuk ediyoruz. Bu nedenle Beş Şair Beş Kitap Beş Şiir sayfası oluşturduk ve her sayıda beş şairimizi tanıtıyoruz. Ayrıca dergimizde, Şiir Sarnıcı Şiir Kitabı Seçkisi bölümü oluşturduk ve her sayıda dokuz veya on sekiz şiir kitabının görselini yayımlıyoruz.

Şiir Sarnıcı (e-dergi), şiirle ilgilenen büyük bir çoğunluğun e-posta adresine gönderilmektedir. Ayrıca blog ve sosyal medya sayfalarından paylaşılmaktadır. Bir parmak darbesi kadar yakınınızdayız. Beklentimiz şudur: Eleştirin bizi. Olumsuz şeyler de söyleseniz olumsuz yargılarınız, bir kazançtır bizim için. Yanlışlarımızı söyleyiniz ki bir dahaki sayıda düzeltelim. Yazın alanında verilen her yapıtın ve metnin, daha iyiye ulaşmak için eleştirilmeye gereksinimi vardır. Dergimizin de…

Dergimizde gönüllü görev almak isteyen yazar ve şairlerimizi, yurt dışı ve yurt içi dergi temsilcisi olarak bekliyoruz. Dergi temsilciliğine ilişkin açıklama, aşağıdaki bağlantıdadır.

https://siirsarnici-e-dergi.blogspot.com/p/siir-sarnc-yurtds-ve-il-temsilcileri.html

Şiir Sarnıcı (e-dergi), sanat felsefesinin gerektirdiği nitelikte yayın ortamı sunmak ve sanata katkıda bulunmak için yola çıkmıştır. İşte insanlığın ve sanatseverlerin buluşabileceği sensiz ve bensiz bir yayın ortamı, elinizin altındadır. Katkı ve önerilerinizi bekliyoruz. 

Sağlıklı ve mutlu günler dileriz. İyi okumalar… 

Şiir Sarnıcı 8.Sayı Giriş Yazısı

ŞİİR SARNICI’NDAN

Bilgi sunar ve sayısal teknoloji olanaklarıyla küçük bir serüvendi Şiir Sarnıcı (e-dergi)’nın yolculuğu. Sekizinci sayıya ulaştık; zaman çabuk geçiyor. Şiir ve yazınla ilgisi olan hemen hemen herkese ulaşabilen bir dergiyiz ve dolaşım hızımız oldukça yüksek. Yapıtlarıyla dergimizi onurlandıran tüm yazar-şair dostlarımıza teşekkür ederiz. İleti trafiği ile blog sayaçlarından anlaşıldığı kadarıyla önemli sayılacak bir okur oranına ulaştığımızı sevinçle görüyoruz. Yüz dört dilde okunabilen ve bir tuşla bütün dünyada dolaşımda olan bir derginin kısa sürede bu aşamaya gelmesi şaşırtıcı olmamalı…

Kaygımız, sanat ve sanatın insan üzerindeki etkisini olumlamaktır. Kişisel, sosyal, ekonomik ve ticari bir beklentimiz yoktur. Gelirimiz ve giderimiz de; emek dışında. Temsilcilerimiz dahil emeği geçen herkes, gönüllüdür ve sanat kaygısı dışında beklentileri yoktur…  İşte bu yüzden biz, tarafsız ve olabildiğince adil bir yaklaşımla dergiyi okura sunmaya kararlıyız. Şiir Sarnıcı, hepimizin dergisidir. Ego denen ilkel duyguları kovaladık ekip olarak bu ortamdan… Sen-ben, ben-sen değil; bir ülkenin insanı olarak evrensel değerler ışığında yürümeye kararlıyız. Sizler de yolculuğumuza eşlik edebilir, yapıtlarınızla katkı verebilir, dışarıdan destekleyebilir veya izleyebilirsiniz.

Zor günlerden geçiyoruz. Salgın ve ekonomik koşullar, insanımızı ciddi anlamda hırpalıyor. Ayırdındayız. Bireysel olarak elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. En azından insanımızın ruh sağlığını zinde tutmak için dergi olarak bizim de bir çabamız var. Metin ve şiirlerle bu sorunu hafifletmeye çalışıyoruz. Yaşamak güzeldir; yaşatmaksa daha mutluluk vericidir. 

Şiir, sanat mıdır diye sorabilen bir düşünce yapısına sahip şairlerin olduğu ülkede yaşıyoruz. Türkçeye sızan ve yığma sözcüklerle şiir yazan şairlerin olduğu sosyolojik gerçeği de biliyoruz. Öyle olunca bazı kavramların anlaşılma oranı, normal karşılanmalı. Yazın, bir sanat alanıdır ve aynı zamanda bilim alanıdır. Bunu kabul edip bu yönde araştırma ve geliştirmeye yönelmeliyiz. Geçmişten alınmış ama üzerine hiçbir şey katılmamış bilgilerden arınmaya çalışıyoruz. Örneğin “Şiirde anlam aranmaz” türü gibi altı doldurulamayan söylemlerden…

Sözcük ve tümceler, okurun algı dünyası oranında anlam kazanırlar. Şimdilik biz söyleyelim de gelecekte nasıl algılanırsa o şekilde anlaşılsın… Sanata, sanat biliminin gözünden bakmayı sürdüreceğiz. Kalıplaşmış ve klişeleşmiş söylem ve öyküleri olabildiğince yıkmaya çalışıyoruz. 

Tebliğ, propaganda ve şiddet dili içermeyen her tür yapıtınız, dergimizde yer alabilir. Yapıtlarınız, Türkçenin yazım ve noktalama kurallarına uygun olmalı; yalın, temiz ve fazla eski sözcük içermemeli; sanatsal değer taşımalıdır. Amacımız, daha nitelikli yapıtlara yer vermektir. Daha çok okura ve yazara ulaşarak onların yaşam sevinçlerine katkıda bulunmaktır. Şiirine/sanatına güvendiğimiz ve ismi yazın dünyasında yeterince yer almamış şairlerimizi dergimizde konuk ediyoruz. Bu nedenle Beş Şair Beş Kitap Beş Şiir köşesi oluşturduk ve her sayıda beş şairimizi tanıtıyoruz. Ayrıca dergimizde, Şiir Sarnıcı Şiir Kitabı Seçkisi bölümü oluşturduk ve her sayıda dokuz veya on sekiz şiir kitabının görselini yayımlıyoruz.


Dergimizde gönüllü görev almak isteyen yazar ve şairlerimizi, yurt dışı ve yurt içi dergi temsilcisi olarak bekliyoruz. Dergi temsilciliğine ilişkin açıklamaya Künye menüsünden ulaşabilirsiniz. 

Şiir Sarnıcı (e-dergi), sanat felsefesinin gerektirdiği nitelikte yayın ortamı sunmak ve sanata katkıda bulunmak için yola çıkmıştır. İşte insanlığın ve sanatseverlerin buluşabileceği sensiz ve bensiz bir yayın ortamı. Katkı ve önerilerinizi bekliyoruz… 

Sayfa tasarımı gereği, bazı sayfalarda fotoğraflara yer verdik; bundan sonra da yer vereceğiz. Estetik değer taşıyan fotoğraf, konuyla ilgili veya tablo fotoğraflarınızı sayfalarımızda yayımlayacağız.

Sağlıklı ve mutlu günler dileriz. İyi okumalar… 




2 yorum: